Fatih Okumuş, Fas'ın dünya kupasında yarı finale yükselmesinin siyaseten anlamını ve bu başarının arka planını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Fas, Uluslararası Futbol Federasyonu (FİFA) dünya kupasında yarı finale yükselen ilk Afrika ülkesi oldu. Ülkenin, eski sömürgecisi Fransa ile eşleşmesi ise konuyu sadece futbol açısından değil siyasi tarih, sosyoloji, sosyal psikoloji ve gazetecilik açısından daha ilginç hale getirdi.
– Fas'ın yarı finale yükselmesinin anlamı
2011 yılında Tunus ve Kahire’de başlayan Arap isyanları, post-kolonyal dönemin kapanışının işaret fişeği mesabesindeydi. Fransa ile Fas’ın dünya kupasında yarı finalde eşleşmesi ise dönemin kapanışının sosyolojik sembolüne dönüştü. Maçı hangi takımın kazandığından bağımsız olarak sırf bu eşleşme her iki tarafa da eşit ilişkiler kurmak için cesaret ve güven verdi.
"Arap Baharı" adıyla da anılan kitlesel isyan süreçleri her ülkede kalıcı yönetim değişikliklerine yol açmamış olsa da kitlenin değiştiğinin göstergesiydi. Kimi siyaset bilimcilere göre yeni nesiller sömürge dönemlerini hatırlamıyor; hatta hikayeleri bile unuttular. Sosyal medya ve bilgisayarla yetişen, dünya ile bir biçimde entegre hale gelen gençlik “sömürülmeye elverişli” olmaktan hızla uzaklaşıyor.
Cezayirli düşünür Malik bin Nebi, “sömürüye elverişli olma” halini değiştirmenin, sömürgeciyi defetmenin zeminini teşkil ettiğini haykırmıştı. Kuzey Afrika’nın üç silahşoru Fas, Cezayir ve Tunus sömürüye elverişli olmaktan çıkarak bağımsızlıklarını kazanalı yetmiş küsur sene oldu. Fas ve Tunus 1956’da, Cezayir 1962’de sömürgeciyle sıkı irtibatı devam ettirmek şartıyla siyasal bağımsızlığını kazandı.
Her üç ülke de henüz ekonomik bağımsızlıklarını elde edemedi. Okullarında Fransızcanın Arapçadan daha baskın bir şekilde öğretildiği bu ülkelerin kültürel açıdan da bağımsız olduğu öne sürülemez. Fakat Fas’ta ve Afrika kıtasının geri kalan ülkelerinde belki de İngiliz ve Fransız sömürgeciliğine karşı psikolojik bağımsızlığın zamanı gelmiştir.
Futboldaki başarı bir tesadüf değildir. Fas’ın zaferini Afrika kıtasının yükselişinin resmi olarak görebiliriz. Fransa-Fas eşleşmesini sömürgeci dönemin izlerini taşıyan “ölü fikirlerin” reddi, ırkçılığa dayalı ayrımcılığı anımsatan her şeyi çöpe atan psiko-sosyolojik bir sembol olarak okuyabiliriz.
– Fas'ın Dünya Kupası'ndaki başarısının anlamı
Fas’ın adını yarı finale yazdırması bir sonuçtur. Bu başarı, Afrikalı gençlerin kendilerini dünyanın geri kalanındaki herkesle eşit algılamasının bir sonucudur. Gençler artık kendilerini birey olarak algılamaya daha yakınlar.
Tunus devrimini, kendini yakarak isyan ateşini tutuşturan Muhammed Buazizi'yi ve meydanları dolduran halkı dikkate alarak “bedenlerin devrimi” olarak nitelendiren, Harvard Üniversitesi'nden siyaset bilimci Malika Zeghal haklıydı. Karşı devrimlerle politik sahada neredeyse söndürülen “Arap Baharı” süreci, şimdi Fas’ın karşı atağıyla, bu kez futbol sahalarında ama yine “bedenlerin devrimi” olarak devam ediyor.
– Asıl kazanan kim?
Fas’ın futbolda kazandığı zafer Muhammed Ali’nin ringlerde rakiplerini nakavt ettiği zaferleri andırıyor. Muhammed Ali Clay’in yumrukları sivil haklar hareketini güçlendirmiş, siyahi Amerikalıları eşit vatandaşlar statüsüne yükseltmeye katkı sağlamıştı. Aşraf Hakimi’nin ve Yusuf en-Neysiri’nin golleri de Afrika halklarının psikolojik bağımsızlığına katkı sunuyor. Martin Luther King Jr’ın öncülüğünde oy hakkı ve sivil haklar için 1965 yılındaki Selma yürüyüşü bir hayale doğru atılan mütevazı adımlardı. Aynı şekilde kaleci Yasin Bono’nun rakiplerinin şutlarını, gövdesini siper ederek kurtarışları da Afrika halklarının psikolojik kurtuluş savaşını zafere çeviren mütevazı hamlelerdi.
Fas-Fransa eşleşmesi tüm eski sömürgeciler adına da bir sağalma şansı sundu. Fransa da Fas ile futbol karşılaşmasını bir diplomatik karşı atağa çevirerek, Fas’ı, Cezayir’i, Gana’yı, Tunus’u ve öteki eski sömürgelerini artık gerçekten özgür bırakabilir. Böylece Fransa da büyük bir tarihi ve psikolojik yükten kurtulmuş olacaktır. Belki Fransa, İngiltere, Portekiz, İspanya ve Hollanda’nın da sömürgecilik geçmişiyle futbol üzerinden yüzleşerek arınmasının vakti gelmiştir.
Fas’ın iki eski sömürgeciyi ve futbol devini, İspanya ile Portekiz’i devirerek yarı finale ulaştığı unutulmamalı. Yarı finalde kendi sömürgecisine karşı başarılı olamadıysa, Fransa Milli Takımı'nın neredeyse tamamının Afrika kökenli oyunculardan oluşmasının bu sonuçta hatırı sayılır bir etkisi olduğu da hatırlanmalı. Hani ne demiş ağaç baltaya: “Sapın benden olmayaydı, kesemezdin beni.” Böyle hassas bir karşılaşmanın kazasız belasız atlatılması önemli.
Afrika yükseliyor ve yükseldikçe dünyada her alanda daha güçlü temsil imkanlarına kavuşuyor.
İlk kez 1934 yılında sadece Mısır, Afrika’yı temsilen dünya kupasına katılma hakkı elde etmişti. Sonra Afrika’nın kotası iki ülkeye çıkarıldı. Şu anda Avrupa’nın 13 kotasına karşılık Afrika’nın sadece 5 takımlık kotası bulunuyor. Önümüzdeki dünya kupasında ise Avrupa’nın kotası 16’ya, Afrika’nınki ise 9’a yükseltiliyor. Demek ki 2026’da daha çok Afrika futbolu seyretme şansımız olacak.
[Dr. Fatih Okumuş, Mısır, Cezayir ve Tunus başta olmak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesine dair kitap ve makaleler yayımlamıştır. Türk ve Hollanda üniversitelerinde İslam ve Ortadoğu üzerine dersler vermektedir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.