Yeni sorunların ortaya çıktığı bu dönemde bütün bunlara ilişkin kafa yormak, sonuçları insani bakış açılarıyla düzeltmeye gayret etmenin siyasetin önde gelen vazifelerinden olduğunu belirten Kurtulmuş, “Öncelikle yaşadığımız dönem savaşların, çatışmaların, eşitsizliklerin, terörün, küresel göçün ve adaletsizliklerin belki de insanlık tarihi boyunca en yoğun yaşandığı dönemlerden birisidir. Bu saydığımız alanlardaki insani sorunların hemen tamamı insan yapımı, insan emeği, insani felaketlerdir.” dedi.
– Irkçılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığında artış
Bugün yaşanan sorunların neredeyse tamamının sadece bir ülkeye, bölgeye, coğrafyaya ait değil küresel olduğunu ve dünyanın her tarafını ilgilendirdiğini anlatan Kurtulmuş, ayrıca küresel ölçekte yaşanan artan yoksullaşma sorununun ise insanlığın topyekun mücadele etmek ve nasıl gidereceği konusunda ilave yöntem ve fikirleri bulmak zorunda olduğu hayati alanlardan olduğuna işaret etti.
Son zamanlarda başta Batı ülkeleri olmak üzere, artan bir ırkçılık sorunuyla karşı karşıya olunduğunun altını çizen Kurtulmuş, köklerini yabancı düşmanlığı, yabancı karşıtlığı ve özel olarak İslam düşmanlığından alan bu yeni tür sağ eğilimlerin başta Avrupa olmak üzere, mutedil ana akım siyasetleri etkilediğini ve siyaset zeminini zehirlediğini kaydetti.
Salgının ortaya çıkardığı ilave sorunlarla da karşı karşıya olunduğuna işaret eden Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Pandemiye karşı ne yazık ki ortak politikalar izlenemedi. Buradaki sorunları çözebilecek adaletli küresel yaklaşımların sergilenemediği de hemen yakın dönem hafızalarımızda diri bir şekilde durmaktadır. Yine dünyadaki bütün bu gelişmelere ilave olarak Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaşın kriz ve kaos ortamını derinleştirdiği, on yıllar boyunca konuştuğumuz enerji, gıda ve su krizleri gibi yeni krizleri de insanlığın gündemine taşıdığı aşikardır. Özetle bu ve benzer sorunları, yaşamakta olduğumuz sorunları çözebilecek yeni bir söze, yeni bir bakış açısına, hatta kurumsal yapılara ihtiyaç vardır. Çünkü bu sorunların hiçbirisi mevcut uluslararası sistemin kurum ve kuruluşları tarafından çözülememektedir.”
Kurtulmuş, mevcut çatışma, gerilim ve savaşların çözümünde mutlaka karşılıklı rıza, mutabakat ve hakkaniyet ekseninde yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğunun da altını çizdi.
– “Çatışmaların insani diplomasiyle çözülmesi Türkiye'nin önemli önceliklerinden birisidir”
Çatışmaların karşılıklı rıza, mutabakat ve hakkaniyetle çözülebileceği yeni bakış açılarına ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Bunun için çatışmaların prensipli müzakereler ve insani diplomasiyle çözülmesi Türkiye'nin önemli önceliklerinden birisidir. Sadece son günlerde yaşadığımız Rusya-Ukrayna arasındaki tahıl görüşmeleri müzakerelerinde geldiğimiz nokta, Türkiye'nin bu tutumunun ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösteriyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın krizin çıktığı ilk andan itibaren hem Rusya'yla hem Ukrayna'yla ilişkilerini hiç kesmeden, sözleri açık, prensipli ve hakkaniyetli bir şekilde müzakere eden tavrı, Rusya-Ukrayna arasındaki bir şekilde arabuluculukla çözülmesi noktasında niyetleri, dünya kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor. Bu çerçevede Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan neredeyse her iki tarafla da konuşabilen dünyadaki tek ülke ve tek siyasi liderdir. Bunun ne kadar değerli olduğu, hem esir takasları sürecinde hem Dolmabahçe'de başlatılan belli bir noktaya gelen müzakereler sürecinde hem de dün Putin'in oluruyla yeniden açılan tahıl koridoru meselesiyle ne kadar önemli ve değerli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü Türkiye bu tahıl koridorunun açılmasını sadece ticari bir faaliyet olarak değil, zaten açlık tehdidiyle karşı karşıya kalan başta Afrika'nın yoksul insanları olmak üzere insanlık için hayati bir nefes borusu olduğu kanaatiyle hareket etmektedir. Diplomasimizin merkezine, insani diplomasinin merkezine bunu koyduğumuz için çok şükür tahıl koridoru meselesinde de önemli bir adımın atılmasına Türkiye öncülük etmiş, aracılık etmiştir. Yine aynı şekilde Türkiye olarak dünya barışına katkı sağlamak için belli bir süredir aramızda gerilimler yaşanan bölge ülkeleriyle normalleşme sürecinin bir niyetle başlatılmış olması ve sonuç alınabilmeye başlanması da Türkiye'nin barışçıl, insani dış politika vizyonunun sonuçlarından birisidir.”
Dünyanın göçmen meselesine çözüm bulamamasının en temel nedeninin göç meselesini sadece bir sonuç olarak ele alması olduğunu söyleyen Kurtulmuş, halbuki göçün bir sonuç değil, insani bir sonuç olduğundan söz etti.
Kurtulmuş, sözlerini şöyle tamamladı:
“Daha fazla dayanışmanın, iş birliğinin, paylaşmanın merkeze alındığı yeni bir küresel ve ekonomik anlayışa, mimariye ihtiyaç vardır. Bunun için paradigma değişikliğinden, sistem değişikliklerine, yöntem değişikliklerine kadar ve uluslararası kurum ve kuruluşlarda yenilenmeye, reforma ve hatta yeni kurumların ihdas edilmesine kadar çok sayıda yeniliklerin üstünde düşünmek mecburiyetindeyiz. Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Bugünden yarına çok şey söyleyebiliriz. Ama önümüzdeki dönemde şu 3 temel alandaki mücadele sadece belli bir bölgede, sadece belli bir ülkede değil, bütün dünyada siyasetin geleceğini belirleyecek ana tartışmalar olacaktır. Demokrasi-otokrasi arasındaki tartışma ve gerilim. Adalet ve hakkaniyetle eşitsizlik arasındaki gerilimle mücadele. Kapsayıcılıkla ötekileştiren ayrımcılık sağlayanla arasındaki mücadele, dünya siyasetinin geleceğini belirleyecek ana konulardır, temel konulardır. Bu mücadeleyi sadece güzel fikirleri, tartışarak değil, aynı zamanda iyi ve doğru olan sonuçları da ortaya koyalım. Bunların mekanizmalarını da geliştirerek ve hepsinden öte bir küresel insani anlayışı geliştirerek gerçekleştireceğimize inancım tamdır.”
Açılış konuşmasının ardından “21. Yüzyılın Krizleri ve Siyasetin Geleceği” adlı açılış paneli gerçekleştirildi.
Panelde konuşma yapan SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran, dünyada adalet, eşitlik ve özgürlük sorunlarının devam ettiğini söyledi.
Dünyanın artık soğuk savaşın bittiği dönemdeki dünya olmadığının altını çizen Duran, “Yani Amerika'nın ağırlıklı olarak hakimiyet kurduğu düzenle karşı karşıya değiliz.” dedi.
Büyük güç rekabetinin dünyayı daha tehlikeli bir hale getirdiğini vurgulayan Duran, “Reel politikten bu anlamda kopamıyoruz. Bu büyük güç rekabetinin hızlanarak devam edeceğini öngörmekteyiz. Bu da bölgesel güçlere Türkiye gibi küresel aktörlere yeni fırsatlar sunmaktadır.” ifadelerini kullandı.