Meme kanseri toplumda çoğunlukla kadınlarda en yaygın olarak görülen kanser tipi olduğunu belirten Tıbbi Genetik Uzmanı Prof. Dr. İlhan Sezgin, “Risk faktörleri arasında aile öyküsünde başlama yaşı, hamilelik ve doğurganlık, meme emzirme, obezite, alkol, menapoz sonrası hormon tedavisi ve radyasyona maruz kalma gibi sebepler yer almaktadır” dedi.
Hayatı boyunca her 8 veya 12 kadından birinde görülen meme kanserinin risk faktörlerini bilmek, kadının kendini muayene etme farkındalığını elde etmesi ve hekime başvurarak ilerlemek daima korumada ve erken teşhisin önemli olduğunu belirten Özel Medicana Bursa Hastanesi Tıbbi Genetik Uzmanı Prof. Dr. İlhan Sezgin, “Dünyada ortalama olarak 4.4 milyon insanın meme kanserli olduğu düşünülürse, her yıl prevalans olarak yaklaşık 1.15 milyon insanın yeni teşhis aldığı düşünülürse, bu kanserin işin ciddiyeti ortaya çıkmış olacaktır. Ayrıca dünyada ortalama olarak her yıl 465 bin kişinin hayatını kaybettiği de göz önüne alındığında özellikle kadınlarda erken teşhisin ve tedavinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bireysel ve genel tıbbi tedavinin hastalığı yenmede önemi unutulmamalıdır. Kullanılan akıllı ilaçlar tedavi başarısında her yıl artış göstermektedir. Meme kanseri hem ailesel kalıtımla geldiği gibi sporadik olarak da ortaya çıkmaktadır. Ancak temel faktör her ikisinde de genetik sebeptir. Ailevi meme kanseri olan bireyin aile üyelerinde görülme riski iki katına çıkmaktadır. Ailevi meme kanserlerinin otozomal dominant olarak kalıtılan BRCA1/BRCA2 sendromları, Li-Faumani sendromu (TP53), cowden sendromu (PTEN) ve Peutz-Jeger semdromu (STK11) ile karşılaşılmaktadır. Bununla beraber modifiye edici genler (modifir genler) de dikkate alınmalıdır. Örneğin, RAD51 geni BRCA2 taşıyıcılarında meme kanseri riskini azaltabilmektedir. Meme kanserinde risk faktörleri olarak çevre, hormonlar ve genetiğin etkileşimlerinin oynadığı rol biyolojik durum ve klinik seyir açısından bakılınca çok heterojen bir gruptur. Ailede meme kanserli birey veya bireylerin varlığı genellikle yüzde 4-5 oranında otozomal dominant kalıtımla giden predizpozan genler kalıtılmaktadır” dedi.
Risk faktörleri arasında aile öyküsünde başlama yaşı, hamilelik ve doğurganlık, meme emzirme, obezite, alkol, menapoz sonrası hormon tedavisi ve radyasyona maruz kalma gibi sebepler yer aldığını belirten Sezgin, “Meme kanseri hisrolojik olarak tiplendirilerek sorumlu genleri belirlemek için genetik laboratuvar çalışmaları yapılarak akıllı ilaçlar devreye sokulması için bireysel tıp çok önem kazanmaya başlamıştır. Yukarıda yapılacak ilk istenecek genler dışında tipine göre EGFR ve HER2, PIK3CA, TP53, ATM ve MDM2 ve de ER (östrojen reseptörleri), PR (progesteron reseptörleri) de bazen bunların kombine değerlendirmesi ile hasta tedavisine yaklaşım sağlanmaktadır. Meme kanserlerinde sporadik olanlar en invaziv olanlarıdır ve en sık rastladığımız ise duktal adenokarsinomadır. Bu tip meme kanserinde büyüme faktörleri, membran reseptörlerinin de bulunduğu rol oynadığı çeşitli onkogen ve tümör baskılayıcı genlerdeki varyasyonların karsinomaların oluşmasında etkin oldukları bilinmektedir. Bunun için HER2/neu(ERBB2) öncelikle bakılmalıdır ki buda bütün meme kanserlerin yüzde 18-20’sinde teşhis edilmektedir. Ayrıca TP53 gen somatik mutasyonu ise yüzde 20-50 oranında rastlanmaktadır. Ön tanı koydurucu bazı genlerde incelenebilmektedir” şeklinde konuştu.
Meme kanseri teşhisi konmuş bireylerde genetik test öncesi ve sonrası danışma verilmesi ve genetik test değerlendirilerek hastalığa ait adaptasyon sağlanması önemli olduğunu belirten Sezgin, “Bu danışma sürecinde hastalığın riskleri, genetik teşhis seçenekleri ve testin sınırları, testin pozitif ve negatif sonuçları hakkında bilgilendirme yapılırken saptanan gen mutasyonun etkileri ve sonraki kuşağa aktarma ile ilgili danışma verilmelidir. Bütün bunlardan sonra bireyin psikolojik durumu, test sonuçlarının başka aile bireyleri ile paylaşılması ve hastaya verilen destekte izlenmesi gereken yollardır. Meme kanseri ön teşhisi ve taranması hallerinde BRCA1/BRCA2, TP53, PTEN gibi yol gösterici testler yapılırken, sonuca ulaşılmaması durumunda STK11, MLH1, MLH2, CDH1, MSH6, PMS2, EPCAM, MUTYH, ATM, BLM, NBN, BARD1, BRIP1, MEN1, MRE11, PALB2, RAD50, RAD51, XRCC EGFR, EGFR4, ERBB2, GRB7, MK167 ve MYBL2 gibi tanımlanmış genler ile daha birçok gen araştırılması teşhise ulaşmada ve uygun tedavide, aile içi bireyleri tarama ve de yönetmede yol gösterici olmuştur” dedi.