Türkiye’de en sık görülen obsesyon ve kompulsiyon türlerine bakıldığında, “bulaşma obsesyonu”nun yüzde 45-55 oranıyla ilk sırada yer aldığını ifade eden Psikolog Tansel Tara Çapar, bu obsesyonda kişinin, bedenine kir, mikrop, toz, gaita, idrar, zehirler, kimyasal maddeler vb. şeyler bulaşacağına ilişkin kaygılandığını vurguladı.
Acıbadem Adana Hastanesi Psikoloğu Tansel Tara Çapar, obsesif kompulsif bozukluk (OKB) durumunun hastalarda stres oluşturan “obsesyonlar” yani takıntılı düşünceler ve bu obsesyonlar sonucunda oluşan kaygıyı azaltmak için yapılan birtakım davranışlar yani “kompulsiyonlar” anlamına geldiğini söyledi. Latincede “obsidere” kelimesinden gelen obsesyon sözcüğünün; tedirgin etmek, rahat vermemek, bunaltmak, sıkıştırmak anlamını taşıdığını belirten Psikolog Çapar, bu takıntıların “Yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olduğunu ifade etti.
Obsesyon yani saplantı halinin, kişinin iradesi dışında gelen, kişiyi tedirgin eden, bilinçli bir şekilde kovulamayan, benliğine yabancı, yineleyen düşünce, hayal ya da dürtüler olduğunu anlatan Psikolog Çapar, “Kişi obsesyonların kendi zihninin bir ürünü olduğunun farkındadır. Kompulsiyon yani zorlantı, obsesyonları dindirmek için yapılan, irade dışı yinelenen davranış ve zihinsel eylemlerdir. Kompulsiyonlar öncelikle obsesyonların var ettiği rahatsızlığı azaltmak için ortaya çıkar fakat bu durum denetlenemez düzeye ulaşır ise yinelenen davranış ve zihinsel eylemlerin kendisi sıkıntı oluşturmaya başlar. Obsesyonun kişide oluşturduğu gerilim, kompulsiyonun yerine getirilmesi ile hafifler. Kompulsiyonlar hastayı yorgun düşürebilir” diye konuştu.
“Ocağı, kapıyı, kilidi tekrar tekrar kontrol etmek isterler”
Türkiye’de en sık görülen obsesyon ve kompulsiyon türlerine bakıldığında, bulaşma obsesyonun yüzde 45-55 oranında tespit edildiğine dikkat çeken Çapar, “bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonunda” kişinin, bedenine kir, mikrop, toz, gaita, idrar, zehirler, kimyasal maddeler vb. şeyler bulaşacağına ilişkin kaygılandığını söyledi. Bu obsesyonların oluşturduğu sıkıntıyı gidermek için yaptığı bir takım davranışlar bulunduğundan bahseden Psikolog Çapar, “Örneğin; dışarıdan yemek yerse zehirleneceğini düşünen birey dışarıda yemek yemiyordur çünkü dışarıda yapılan yemeklere ne koydukları belli değildir, zehirlidir. Kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonunda kişi ocağı, kapıyı, kilit gibi nesnelerin açık olabileceğinden, prize takılı kalmış nesnelerin olabileceğinden dolayı kuşku duymaktadır. Bu kuşkudan dolayı emin olabilmek adına tekrar tekrar kontrol etme davranışında bulunur. Araştırmalarda bu obsesyonun görülme sıklığı yüzde 23 olarak belirtilmiştir” dedi.
“Eşyaları atamamak, biriktirmek de obsesyon olabilir”
Bunu genellikle kontrol etme kompulsiyonunun izlediğini belirten Psikolog Çapar, “Simetri/düzen obsesyon ve kompulsiyonları” durumunda kişilerin tüm hayatlarında düzen ve simetri ihtiyaçlarının hakim olduğunu anlattı. Simetri-düzen obsesyonu olan kişilerin, nesnelerin belirledikleri düzeni bozulduğu zaman bir eyleme başlamakta zorlandıklarını aktaran Psikolog Çapar, şunları ifade etti:
“Dokunma kompulsiyonlarında kişiler bir eyleme geçmeden önce bir nesneye ya da bir bireye dokunma ihtiyacı duyarlar. Sayma kompulsiyonlarında günlük aktivitelerini yapmadan önce sayma davranışında bulunurlar. Böylece o günlerinin, sayma davranışlarını yaptıkları için iyi geçeceğine inanırlar. Biriktirme ve saklama kompulsiyonlarında kişi ileride gerekli olabilir düşüncesi ile gerekli olmayan eşyaları atamaz, saklar ve biriktirir. Batıl itikatlar, uğurlu, uğursuz sayılar ve renkler, her kültüre özgü bazı batıl inançlar bulunmaktadır. Örneğin siyah kedi görünce saçını çekmek gibi inançlar vardır. Bu tür inanışlar kişinin günlük işlevselliğini etkileyecek düzeyde ise o zaman hastalık düzeyinde değerlendirilebilir.”
“Tedavi edilmezse kronikleşir”
Psikolog Çapar, obsesif kompulsif bozukluğun genellikle süreğen ve dönemsel alevlenmelerle ortaya çıktığına değinerek, bu hastalığın tedavi edilmedikçe kronikleşen ve işlevselliği bozan bir hastalık olduğunu dile getirdi. OKB tedavisinde kullanılan pek çok yöntem bulunduğunu ve bu yöntemlerden birinin Bilişsel Davranışçı Terapi ile Maruz Bırakma ve Tepki Önleme (ERP) olduğunu söyleyen Çapar, “Bu yöntem, OKB tedavisinde en etkili psikolojik tedavi yöntemleri arasındadır. Birçok bileşeni içerisinde barındıran BDT’de en önemli tedavi tekniklerinden birisi olan maruz bırakma ve yanıt önleme bir tarafıyla hastayı yüzleştirirken diğer tarafıyla kaçınılan davranışı önlemeyi amaçlar. Birçok araştırmanın sonucuna bakıldığında, BDT’nin OKB tedavisinde semptomların azalmasını sağladığı ve tedavi sonrasında da etkisinin sürdüğü görülmüştür” dedi.