İSTANBUL (AA) – Bayındır İçerenköy Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Köksal Bilgen, meme kanserinde değiştirilebilir risk faktörleri olduğunu belirterek, "Fizik aktivitede artış, meme kanseri riskini azaltıyor. Bu konu çok tartışmalı olmakla birlikte düzenli egzersiz yapılmasının anovulatuvar siklusların sayısını artırarak meme kanseri riskini azalttığı düşünülüyor." ifadelerini kullandı.
Türkiye İş Bankası grup şirketleri arasında yer alan Bayındır Sağlık Grubu'ndan yapılan açıklamaya göre, dünyada her yıl 1 milyon kişinin yakalandığı meme kanserinin sıklığı her geçen gün artıyor.
Sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız beslenme, cinsiyet, yaş ve genetik faktörler gibi birçok neden meme kanserini tetikliyor.
Açıklamada görüşlerine yer verilen Bayındır İçerenköy Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Köksal Bilgen, meme dokusunu oluşturan hücre gruplarından birinin değişime uğraması ve kontrolsüz olarak çoğalması nedeniyle oluşan meme kanserinde birçok risk faktörü bulunsa da bazı risk faktörlerinin değiştirilebildiğini belirtti.
Meme kanseri için kadın cinsiyetinin en büyük risk faktörü olduğunu belirten Bilgen, "Kadın cinsiyeti kadar yaşın ilerlemesi de en önemli risk faktörlerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde bir kadının hayat boyu meme kanserine yakalanma riski 8’de 1’ken, bu riskin büyük bölümü yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkıyor. Ayrıca östrojen hormonuna maruz kalınan sürenin fazla olması, ilk canlı doğumun ileri yaşta yapılması ya da hiç doğum yapılmaması da meme kanseri gelişme riskini artırıyor." ifadelerini kullandı.
Meme kanseri olgularının yüzde 5 ila yüzde 10’unun ailesel olduğunu aktaran Bilgen, şöyle devam etti:
"Meme kanseri açısından aile öyküsü varlığı önemli bir risk faktörü olarak biliniyor. Moleküler genetik alanındaki gelişmelerle, kansere yatkınlığın kalıtılmasına yol açan farklı genler tanımlanıyor. Bu genlere ait mutasyonları taşıyan ailelerin/bireylerin yüksek kanser riski taşıdığı biliniyor. Kanser genetiğindeki bu hızlı gelişme kanserli olguya ve ailesine yaklaşımı etkiliyor. Meme kanseri olgularında genetik yaklaşım; olgunun değerlendirilmesi, risk tahmini, genetik test öncesi danışmanlık, genetik test ve genetik test sonrası danışmanlık aşamalarından oluşuyor."
Bilgen, 10-14 yaş arasında, memenin aktif olarak geliştiği dönemde, radyasyona maruz kalmanın meme kanseri riskini artırdığını, 45 yaşından sonra radyasyona maruz kalmanın veya radyoterapi görmenin ise meme kanseri riskini etkilemediğini kaydetti.
– "Meme kanserinde değiştirilebilir risk faktörleri var"
Prof. Dr. Köksal Bilgen, meme kanserinde değiştirilebilir risk faktörlerine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Fizik aktivitede artış, meme kanseri riskini azaltıyor. Bu konu çok tartışmalı olmakla birlikte düzenli egzersiz yapılmasının anovulatuvar siklusların sayısını artırarak meme kanseri riskini azalttığı düşünülüyor. Son yıllardaki epidemiyolojik çalışmalar, D vitamininin meme kanserine karşı koruyucu bir rolü olabileceğini ortaya koyuyor. Yağ içeriği yüksek yiyeceklerin ise uzun süreli tüketiminin de serum östrojen düzeylerini yükselterek meme kanseri riskinde artışa katkıda bulunduğunu düşündüren bazı kanıtlar bulunuyor. Haftada 5 kez kırmızı et yenilmesi ile meme kanseri riskinde artış olduğu da bazı çalışmalarda gösteriliyor. Ayrıca çalışmalar alkol tüketim miktar ve süresinin de meme kanseri riskinde artışla ilişkili olduğunu düşündürüyor. Birçok çalışma orta düzeyde alkol alımının meme kanseri insidansında yüzde 30 ila yüzde 50 artışa neden olduğunu belirtiyor."
Meme kanserinde bazı risk azaltıcı yöntemler olduğunu bildiren Bilgen, mamografi ile tarama çalışmaları sonucunda meme kanserinin erken yakalanabileceği ve meme kanserinden ölümlerin azaltılabileceğini ifade etti.
Yüksek risk grubunda bulunan bireylerde koruyucu amaçla memenin alınmasının risk azaltıcı bir yaklaşım olarak bilindiğini aktaran Bilgen, şunları kaydetti:
"Riski oldukça düşürüyor ancak teorik olarak hiçbir zaman sıfıra indiremiyor. Bu tip bir cerrahi işlem önermeden önce hastanın mevcut riskinin iyi bir şekilde ortaya konması ve hastaya anlatılması gerekiyor. Yine hem meme hem de yumurtalık kanseri açısından riskin yüksek olduğu genetik bir yatkınlığın bulunduğu durumlarda, 35 yaşından genç kadınların her iki yumurtalığının da çıkartılması meme kanseri riskini yüzde 60 azaltıyor. Ancak bu işlemin sonucunda bazı yan etkilerin oluşabiliyor."