ANKARA (AA) – HALİL İBRAHİM MEDET – Türkiye'de bazı medya organları ve siyasi çevrelerin sığınmacılara ve özellikle Suriyelilere yönelik ayrımcı ifadeleri, Batı'da aşırı sağcı partilerin Müslümanlara ve Araplara yönelik kullandığı söylemlerle benzerlikler gösteriyor.
İnsan hakları ve mültecilerle ilgili çalışmalar yapan akademisyenler, Türkiye'de sığınmacılara yönelik ön yargıların Batı'daki gibi derinleşmediğini ve doğru bilgilendirme yapılırsa büyük oranda gerileyebileceğini belirtiyor.
Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Berat Özipek ile Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ramazan Yelken, AA muhabirine, Türkiye'de sığınmacılara yönelik ayrımcı ön yargıları ve sebeplerini değerlendirdi.
Özipek, Türkiye'de sığınmacılara yönelik ön yargılardan politik beklentisi olan çevreler olduğunu belirterek, "Dünyanın hiçbir ülkesi bu olumsuzluktan azade değil ama Türkiye'de eğer makul iletişim ve bilgilendirme yapılırsa ayrımcı ön yargıların ciddi şekilde azalacağını görebiliyoruz." dedi.
Batı'da "Müslümanların nüfusu diğerlerinin nüfusunu geçecek" veya "devlet kaynakları sığınmacılara aktarılarak birinci sınıf vatandaş yapılıyorlar" şeklindeki ideolojik yaklaşımların benzerinin sosyal medyada yayınlanan Sessiz İstila filminde, Türkiye'deki sığınmacılara karşı kullanıldığını aktaran Özipek, "Burada Suriyeli kelimesini kaldırıp yerine 'Türk' koyarsanız tartışmaların Avrupa'dakilerle aynı bağlamda yapıldığını göreceksiniz. Ayrımcılığın evrenselliğinden de söz etmek mümkün." değerlendirmesinde bulundu.
Özipek, Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı ön yargıların gerçeklikten kopuk olduğuna ve komplo teorilerine dayandığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Milyonlarca seçmenin oy kullandığı bir seçimde yaklaşık 170 bin Suriye uyruklu seçmenin belirleyici olması için çok farklı unsurların bir arada bulunması gerekir. Yani hemen hemen eşit olan bir seçimde bütün Suriye uyrukluların aynı şekilde oy kullanacağını varsayarsak ancak o zaman küçük bölgede etki edebilirler ama burada oy kullanma hakkı elde eden sığınmacı sayısıyla ilgili yanlış bilginin dolaşıma sokulduğunu görüyoruz. Ayrıca sığınmacıların hepsinin aynı tercihte bulunacağını varsaymak da doğru değil."
– Suriyeli sığınmacılara yönelik ön yargıların "İslamofobik" yönü var
Özipek, Suriyeli sığınmacılara yönelik ön yargılara zemin bulmak amacıyla bütün Arap toplumu için "Osmanlı İmparatorluğuna ihanet eden kişiler" algısının oluşturulduğuna işaret ederek, bu tek yönlü tarih okumasını "anti-Arap tutum" şeklinde niteledi.
Batı'daki aşırı sağcı hareketlerin Müslümanlara ve Araplara karşı kullandığı yaygın ön yargıların, Türkiye'de Suriyeli sığınmacılara karşı kullanıldığını söyleyen Özipek, "Araplar Müslümanlıkla özdeşleştirildiği için İslam dinine karşı açık ya da örtük tepki Suriyeli sığınmacılara yöneltiliyor. Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı ön yargıların İslamofobik boyutunun da olduğunu görüyoruz." ifadesini kullandı.
Özipek, Türkiye'de herhangi bir siyasi parti liderinin farklı dillerde yayımladığı mesajlara tepki gösterilmezken Arapça mesajına nefret ve ön yargı içeren pek çok yorum yapıldığına işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bir siyasi sadece Arapça mesaj yayınlandığı için nefret söylemine maruz kalabiliyor. Sadece sığınmacıların güvenliği açısından değil bütün sığınmacılardan bağımsız olarak sağlıklı toplum olabilmemiz için de Türkiye'nin bu konuyu ciddiye alması gerekiyor. Eşleri ve çocuklarıyla ülkemize sığınan insanların geleceğinin bizimkinden bağımsız olmadığını fark ederek tüm dünyaya örnek olacak göç ahlakının da tesis edilmesi konusunda üzerimize düşeni yapmakta fayda var."
– Sığınmacı konusuna bilimsel yaklaşılmalı
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Bölüm Başkanı Yelken, göçün insanlık tarihi boyunca var olduğunu ancak bugün sadece Türkiye'de değil tüm dünyada çok yaygınlaştığını söyledi.
Sığınmacılara yönelik nefretin 3 boyutunun bulunduğunu aktaran Yelken, "İlk aşamada, bir yabancıda görülen davranışın grubun tamamı için genellenmesine bağlı ön yargı oluşuyor. Daha sonra ön yargılar duygusal düzleme taşınıyor. Bu aşamada ön yargılar tamir edilmezse veya tedbir alınmazsa nefret söylemine ve ayrımcılığa eviriliyor." dedi.
Yelken, göçün sosyolojik ele alınması gerekirken ideolojik zeminde ele alınmasının risklerine değinerek, "Göçmen olgusu politik ve ideolojik olarak algılandığı takdirde ayrımcı ön yargılar davranışlara yansıyor. Politikacılar bu tarzda olumlu olumsuz tavır gösterirse iş daha tehlikeli boyuta eviriliyor. Yapılması gereken şey bilimsel çalışmalara dayanan politikalar üretmek ve aynı zamanda insan haklarını da gözetmek." değerlendirmesini yaptı.
– Türkiye'de ayrımcı ön yargılar Batı ülkelerindeki gibi köklü değil
Sığınmacılara yönelik ayrımcı ön yargılara ekonomik, sosyal ve güvenliğe ilişkin gerekçeler üretilmeye çalışıldığına dikkati çeken Yelken, "'Bunlar ahlaksız, artık sayıları çok fazla' veya ekonomiye ciddi katkı vermelerine rağmen 'ekonomik krizin sebebi onlar' söylemlerini görüyoruz. Nefret söylemi ve ön yargılarla ilgili yapılan araştırmalara bakıldığında bu ifadelerin gerçekliği yansıtmadığını söyleyebilirim ama Türkiye'de bu mesele politik saiklerle tartışıldığı için gerçeklerin fazla önemi kalmıyor." şeklinde konuştu.
Yelken, Türkiye ile Suriye'nin coğrafi ve kültürel olarak birbirine çok yakın olduğunu ve akrabalık bağları ve ticari ilişkilerin sürdürüldüğünü hatırlatarak, Türkiye'deki ayrışmanın ABD veya Avrupa'dakinden farklı sebeplere dayandığını ifade etti.
Türkiye'de ayrımcı ön yargıların sebepleriyle ilgili değerlendirmede bulunan Yelken, şunları kaydetti:
"Geçmişte sağ-sol veya laik-dindar şeklinde yürütülen politik ayrışmalar artık sığınmacılara yönelik tutum üzerinden sürdürülüyor ama nefret söyleminin, ayrımcı ön yargıların ABD, Avrupa veya başka kültürlerdeki gibi derin tarihsel kökleri bizde yok. Sığınmacılara yönelik ayrımcı ön yargılar büyük oranda iktidar çatışmalarındaki politik ve ideolojik tartışmaların buraya transferinden kaynaklanıyor."