İSTANBUL (AA) – Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, sığınmacı ve mülteci sorununun küresel iş birliği ile çözülmesi gerektiğini belirterek, dünya devletlerinin küresel eşitsizlikler, yoksulluk ve çatışmalar konusunda küresel bir iş birliği yaparak göçe kaynaklık eden ülkelerdeki durumun iyileştirilmesi için çaba harcaması gerektiğini ifade etti.
Üsküdar Üniversitesi'nden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, sığınmacı ve mültecilerin toplumla entegrasyonu için alınması gereken önlemlere ilişkin değerlendirmede bulundu.
Türkiye’ye Suriyeli ilk kafilenin 29 Nisan 2011 tarihinde ulaştığını kaydeden Süleymanlı, "Bu tarihten itibaren Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı gittikçe artmıştır. Açık kapı politikası çerçevesinde Türkiye’ye giriş yapan hiçbir Suriyeli geri gönderilmemiş ve kendilerine geçici koruma statüsü verilmiştir. Birçok Avrupa ülkesi mültecileri güvenliklerini tehlikeye düşüreceği kaygısıyla sınırlarını tel örgülerle kapatıp kabul etmediği dönemde hiçbir ayırım yapmadan 3,5 milyonu mülteciyi kabul etmiştir.
Afganistan, Pakistan gibi diğer ülkelerden gelenlerle birlikte bu sayı daha da artmaktadır. Bu bağlamda Türkiye bir anda dünyada en fazla mülteci nüfusu barındıran ülkesi konumuna yükselmiştir." değerlendirmesinde bulundu.
Süleymanlı, Türkiye’nin sürecin başından itibaren hem devlet olarak hem halk olarak gelen mültecilere her türlü yardımı göstermeye çalıştığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Türkiye uyguladığı bu insancıl politikayla tüm dünyaya örnek olmuştur. Fakat mültecilerin Türkiye’de kalma süreleri uzayınca mültecilerle ilgili durum yeni bir aşamaya geçmiş, zamanla ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik gibi çok boyutlu konular ve sorunlar gündeme gelmeye başlamıştır."
Suriye’de iç savaşın bu kadar uzayacağının ve mültecilerin bu kadar uzun süre kalıcı olduğunun öngörülemediğini kaydeden Süleymanlı, bu yüzden de uzun süre daha ziyade geçicilik üzerinden politika üretildiğini ve daha çok palyatif çözümler üzerinden sorunların üstesinden gelmeye çalışıldığını belirtti.
Süleymanlı, "Sayıları milyonları bulan mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye hazırlıksız bir şekilde yakalandığı bu göç krizi karşısında çeşitli uygulamalarda bulunmuş, göç yönetimi konusundaki girişimler bugün de halen devam etmektedir. Aynı şekilde Suriyeliler de 'nasıl olsa döneriz' diye topluma uyum sağlamak için pek çaba sarf etmediler." açıklamasını yaptı.
– Toplumsal yaklaşım ve tutumlar da etkili
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, göçle bağlantılı olan toplumsal uyum süreçlerinde bilinen başka bir bilimsel gerçeğin de bu sürece yerel toplumun yaklaşımının ve tutumlarının çok önemli bir yeri olduğunu ifade etti.
Yerel toplumun toplumsal uyuma ilişkin yaklaşımının, büyük oranda ülkelerin de kendilerine yönelik hizmetlerin nicelik ve niteliğindeki değişimle ilişkili kaygılarla birlikte zorlaşmakta olduğunu belirten Süleymanlı, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bunun dışında doğru bilinen yanlışlar ve yerel halkın mültecilere sunulan haklar ile kendi haklarını kaybedeceğini düşünmeleri, toplumsal uyum sürecini olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, Suriyelilerin iş gücü piyasasında yarattığı en önemli etki, Suriyelilerin kaçak yollarla ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaları ile ortaya çıkmaktadır. Suriyelilerin daha düşük ücretle çalışmaya razı olması bir çok yerde insanların işsiz kalmasına neden olmakta, bu da Suriyelilere yönelik dışlayıcı ve ötekileştirici söylemleri daha da artırmaktadır."
Geri dönüşün mülteci hareketleri için devletler tarafından en çok tercih edilen çözüm yöntemi olduğunu belirten Süleymanlı, şöyle devam etti:
"Devletlerin ve uluslararası aktörlerin çabaları ile sığınan kişileri ülkelerindeki belirli güvenli bölgelere geri göndermeleri, en kalıcı ve etkin çözüm olarak görülmektedir. Fakat bunları söylerken geri dönüş meselesinin çok ciddi bir mesele olduğu hususunu gözden kaçırmamız gerekir. Geri gönderme meselesinin öncelikle iç hukuk boyutu var. Yani kanunlar öncelikle ne diyor? Uluslararası hukuk boyutu var, yani Türkiye’nin dış yükümlülükleri.
Zira Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası sözleşmelerde de belirtildiği üzere, geri dönüşün aslında tamamen güvenli, savaşın olmadığı, kişilerin aynı zamanda bireysel olarak çeşitli cezalandırmalara veya şiddete maruz kalmayacağı durumlarda yapılması gerekiyor. Siyasi boyutu kaçınılmaz. Yani işin ekonomik boyutu, toplumsal boyutu, özellikle belli bölgelerde temel hizmetlerde yoğunluk boyutu. Dış politika boyutu var. Uluslararası kamuoyundaki imaj, ülkenin imajıyla ilgili boyutu var. Örneğin Türkiye her zaman insani yardım yapan ülke imajıyla ortaya çıktı. Bazı ülkeler ırkçılıkla, aşırı sağ eğilimlerin artmasıyla hatta zalimlikle öne çıktılar ve bundan rahatsız olmadılar."
– "Politikaların şeffaf ve açık yürütülmesi gerekir"
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, geri dönüşün ne derece mümkün olduğunun göçe sebebiyet veren durumların ortadan kalkması ve büyük ölçüde güvenli dönüş ortamının sağlanmasına bağlı olduğunu belirtti.
Süleymanlı, geri dönüşte sürdürülebilirliğin de önem arz ettiğini ifade ederek, "Özellikle sürdürebilirlik için geri dönen mültecilerin fiziksel, sosyoekonomik ve politik boyutlarda ihtiyaç duydukları desteğe erişimlerini sağlamak önemlidir. Köken ülkede yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ekonomik güvenliği ve kişilerin hak ve hizmetlere erişimlerini sağlamak geri dönüşün sürdürülebilir olması açısından önemlidir." ifadelerini kullandı.
Dünya devletlerinin küresel eşitsizlikler, yoksulluk, çatışmalar konusunda küresel bir iş birliği yaparak bu göçe kaynaklık eden ülkelerdeki durumun iyileştirilmesi için çaba harcamaları gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, şunları kaydetti:
"Gelir adaletsizliğinin bu derece keskinleştiği bir yapıda, göçü tamamen bitirmek mümkün değildir. Ayrıca politikaların şeffaf ve açık yürütülmesi gerekir. Bu, hem Türkiye’deki kamuoyunu bilgilendirmek hem de mültecilerin önlerindeki tabloyu açık olarak görmeleri için elzem. Eğitim, sağlık, temel haklar konusunda hangi politikaların uygulandığının, hangi hak ve ödevlerin olduğunun paylaşılması gerekiyor."