İSTANBUL (AA) – HALİL İBRAHİM MEDET – Yapay zeka, genetik ve nanoteknoloji alanındaki gelişmelerin "niteliksiz emeğe" duyulan ihtiyacı azaltacağını ve bu nedenle "işlevsiz insanların" tasfiye edilmesi gerektiğini savunan "transhümanizm" yeni ayrımcılık türü olarak değerlendiriliyor.
İsrailli tarihçi ve yazar Y. Noah Harari ve İsveçli felsefeci Nick Bostrom gibi isimlerin kitaplarıyla popülerlik kazanan, içerdiği riskler nedeniyle eleştirenleri tarafından "dünyanın en tehlikeli fikri" olarak nitelenen transhümanizm geleneksel dinleri ve aile kurumunu karşılarındaki en büyük engel olarak görüyor.
Transhümanizm, posthümanizm ve fütürist ideolojiler üzerine araştırmalar yapan Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Dağ, AA muhabirine, transhümanizm ve topluma "faydası" olmadığı gerekçesiyle "işlevsiz sınıf" olarak nitelen grubun tasfiyesi konularına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Doç. Dr. Dağ, transhümanizmin aydınlanmacı ve ilerlemeci Batı düşüncesine dayandığını, Batı'da öteki üzerinden elitist sınıfın varlığının doğal görüldüğünü belirterek şöyle devam etti:
"Sermaye sahipleri 'insanı geliştiren-evrimleştiren' teknolojik imkanlardan faydalanırken diğerleri bu imkandan yoksun olduğu için yeni bir elit sınıf doğacak. Elitizmin artması ve varoluşsal düzlemde ilerlemesi konusunda Y. Noah Harari ve Nick Bostrom başta olmak üzere transhümanist düşünürlerin insan ırkının genetik yardımıyla geliştirilmesini ve istenmeyen özelliklerinin ortadan kaldırılmasını amaçlayan 'öjeni' üzerinden bir öngörüsü var."
Bostrom ve Harari gibi isimlerin, kaynaklar herkese yetemeyecek kadar sınırlı olduğu için insan popülasyonunun azalması gerektiği yönündeki görüşlerini anlatan Dağ, şu ifadeleri kullandı:
"Bu isimlerin yaklaşımları ilerlemeci ve evrimci olduğu için 'işlevsiz sınıf' olarak adlandırdıkları milyonlarca insanın tasfiye edilmesini doğal süreç olarak görüyorlar. Zira hem mevcut insanın yetersiz kalacağı hem de onun yerini alan android veya yapay zekalı robotiklerin insana duyulan ihtiyacı azaltacağı iddia ediliyor. Hatta Bostrom 'Şu an devletler öjeniye karşı mesafeli ve önyargılı. Oysa öjeni özellikle popülasyonun artması ve insan niteliğinin düşüşünden devletlerin başvurması gereken ve kabul etmesi gereken bir süreç.' diyor."
Dağ, yapay zeka ve teknoloji alanlarındaki gelişmelerin niteliksiz insan emeğine ihtiyacı her geçen gün azaltarak, dünya nüfusunun büyük bölümünü "işlevsiz sınıf" haline getireceği düşüncesinin transhümanistler arasında yaygın olduğunu aktararak, işlevsiz sınıf üzerinden yeni "öteki"nin inşa edildiğini söyledi.
– "Transhümanistler en büyük engeli geleneksel din ve aile görüyor"
Transhümanistlerin, öjeniyi insanın kendisini yapay müdahalelerle dönüştürecek bir imkan olarak gördüğüne işaret eden Dağ, "Öjeni ile insan gen havuzunun ıslah edilmesi veya bir grubun tasfiye edilmesi söz konusu olsa da buradaki elitist ve ayrımcı yaklaşımın sebebi toplumsal olarak bu gruba düşman olmaları değil. Bu isimlerin etiğe, bilime ve teknolojiye karşı sorunlu yaklaşıma sahip olması. Öjeni özellikle biyo-ütopyacılar denilen kişiler tarafından çok önemli bir imkan olarak görülüyor." dedi.
Dağ, insanın yeni bir türe dönüştürülmesi ihtimalini teknolojik olarak mümkün kılan pek çok gelişme yaşandığını kaydederek şunları dile getirdi:
"Transhümanistlerin planlı evrim iddialarının teknolojik olarak gerçekleşme ihtimali yüksek ama karşılaştıkları iki önemli engel var. Devletler bu konuda direniyor ve hukuki olarak bu tür çalışmaları engelliyor veya kısıtlıyor. İkinci olarak aile ve insan bu konuda ikna olmayacak bir eğilime, bir nevi fıtrata sahip. Transhümanistler ve benzeri fütürist hareketler, kendilerine en büyük engel olarak geleneksel dinleri ve aileleri görüyor."
– "Ekonomik eşitsizlikten türler arası varoluşsal eşitsizliğe geçileceği düşünülüyor"
Modern dünyada eşitsizliklerin ve ayrımcılığın belirleyicilerinden birinin "ekonomik statü" olduğuna dikkati çeken ve gelecekte bu durumun farklı boyuta evrileceğini anlatan Dağ, şöyle devam etti:
"Teknolojinin getirmiş olduğu imkanlarla eşitsizliğin varoluşsal boyuta taşınması durumu var. Yani mesele sermaye sahibi olanlar ve olmayanlar boyutundan farklı bir yere gidecek. Harari, bu konuyu açıklarken 'homo sapiens'ten robo sapiens'e' ifadesini kullanıyor. Transhümanistler, mevcut insan organlarının yeterince işlevsel olmadığını düşünüyor. Kulağımız belli bir frekans aralığını duyuyor, gözümüzün görebildiği ve göremediği şeyler var. Elimiz daha fonksiyonel yapılabilir veya yeni bir biyonik ele daha sahip olabiliriz. Bilimi ve teknolojiyi kullanarak hem mevcut türü geliştirerek hem de yeni türler üreterek aslında yeni yaşam formlarının oluşturulabileceğini düşünüyorlar."
Doç. Dr. Dağ, teknolojiyi kullanarak oluşturulabilecek varlıkların çeşitli kategorileri olduğunu ifade ederek, "İnsan-robot karışımı varlıklar için sibernetik organizma (siborg) deniliyor. Gelişkin insansı robotlar için humanoid isimlendirmesi yapılıyor. Farklı şekillerde hayvanlar ve insanların birleştirilerek yeni türlerin ortaya çıkarılabileceği de düşünülüyor. Burada gen bilimi, moleküler biyoloji, biyo-teknoloji gibi yeni alanlar devreye giriyor." diye konuştu.
Posthümanistlerin hem mevcut türlerin varlığı hem de yeni türlerin olma ihtimalinden hareketle "sadece türlerden biri olarak insanın da farklı konumu olmamalı" düşüncesini ortaya attıklarını aktaran Dağ, şunları kaydetti:
"Yeni bir ayrımcılık biçimi olarak türcülük ve buna bağlı farklı sorular gündeme geliyor. Çünkü haliyle şöyle bir şeyle karşı karşıyayız; 'Var olan dünyada çok farklı türle birlikte yaşayacağımız bir olasılık durumu söz konusu. Burada yeni olası formlarla birlikte yaşayabileceğimiz bir gerçeklik bulabilir miyiz? Yine acaba var olan insan hala aynı insan olarak varlığını devam ettirecek mi? Ettirecekse bu yeni varlıkların efendisi mi olacak? Yoksa humanoidler ve gelişmiş yapay zekalar mevcut insanı tasfiye mi edecek? Ya da insan, transhümanistlerin söylediği gibi 'ara tür' haline mi gelecek?' sorularını tartışmamız gerekiyor."