İSTANBUL (AA) – GÜLÇİN KAZAN DÖGER – Bir sosyal grup olarak ileri yaştaki kişiler, her toplumda şiddet, ihmal ve istismara maruz kalıyor, açık veya örtülü ayrımcılığa uğruyor. Yaşlılara yönelik ayrımcı uygulamalar ve hak ihlalleri özellikle Kovid-19 salgını döneminde daha da görünür hale geldi.
Yaşlılara yönelik şiddet, ihmal, istismar ve ayrımcılık haberlerini teyit ederek aylık raporlar hazırlayan Senex İzleme'nin verilerine göre 2021'de yaşlılara yönelik aylık ortalama 170 şiddet ve ihmal vakası kaydedilirken bu sayı Ağustos 2022'de 194'e çıktı.
Gazi Üniversitesinden emekli Prof. Dr. Seçil Büker, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mutlu Binark ve Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Arun, AA muhabirine 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle ileri yaş gruplarının maruz kaldığı ayrımcılık ve hak ihlallerini anlattı.
– "Yaşlıların hep bir şeyleri hak etmedikleri düşünülüyor"
Yaş ayrımcılığının "en sinsi" ayrımcılık türlerinden olduğunu belirten emekli akademisyen Büker, toplumun farkında olmadan yaşlılara karşı ön yargı beslediğini söyledi. Büker, "Bir reklam vardı, 'Eğer anneanneniz yoksa üzülmeyin, kedi alın.' gibi bir şey söylüyorlardı. Yani biz kediyle yer değiştiriyoruz. Kedi gibi onları oyalayacak, eğlendirecek bir şey oluyoruz, bu bizi 'hayvansallaştırma', zaten nesneleştirme de oldu biliyorsunuz. 'Antika arabalarınızı çıkarır mısınız?' dedi bir doktor, biz antika araba da olduk." diye konuştu.
Yaşlıların pek çok konuda "çocuk gibi görüldüğünü" de kaydeden Büker, "Sanki çocukmuşum gibi 'Ah, bak ne yaptı?' Çocuklara yapılır ya, bize de böyle şeyler yapılıyor, yaşlı kadınlara, 'Ay bunu da nasıl becerdi?', 'Ay telefonu da açtı.', 'Ay beceriyor musun?' Evet beceriyorum, web sitesini bile yönetiyorum, yani istersek yaparız." görüşünü dile getirdi.
Büker, yaş ayrımcılığı kavramının çok eski olmadığını, 1969'da ilk kez Dr. Robert Butler tarafından kullanıldığını anlatarak, kavramın son zamanlarda daha sık gündeme gelme nedenini Kovid-19 salgını sürecinde yaşananlarla açıkladı.
75 yaşındaki Büker, "Ben çok hareketli bir kadınım, haftada 2-3 kez tiyatroya giderdim ama pandemi döneminde bir arkadaşım bana 'Gezdiklerine say.' dedi. Çok şaşırdım. Yaşlıların bir şeyleri hep hak etmedikleri düşünülüyor." dedi.
Yaşlıların sosyal kimlik taşıdığı ve farklı niteliklere sahip olduğu gerçeğinin gözden kaçırıldığına dikkati çeken Büker, şöyle devam etti:
"Bir yaşlının cinsel yaşamı olamaz. Gezmek, o kadar gezmemeli. Giyim 'Ay o renk giyilir mi? O kadar açık giyilir mi? Öyle yapılır mı?' Saç işte 'Ona boyanır mı?' gibi makyaj konusunda da var. Bir de politikayla ilgilenme, yani politik bir duruşu olmada 'Sana mı kaldı?' diyorlar. Hep bir şeyi hak etmediğimiz üzerinden kuruluyor."
Büker, yaş ayrımcılığına maruz kalma konusunda ekonomik düzey ve eğitim durumunun belirleyici olduğuna işaret ederek, eğitimli ve belirli gelire sahip yaşlıların daha çok ön yargılara, eğitim ve düzenli gelirden yoksun olanların ise şiddete maruz kaldığına değindi.
Yoksul kadınların özellikle eşleri öldükten sonra daha fazla yalnızlaştığını ifade eden Büker, "Yoksul alt sınıf yaşlı kadınların durumu, orta-üst sınıf yaşlı kadınlara göre çok daha zor çünkü yersiz, yurtsuzlar ve bir de ölüm tehdidi alıyorlar ya kendi yakınları tarafından ya da onda para olduğunu düşünen bir başkası tarafından ve ölenler de var." değerlendirmesinde bulundu.
– "Pandemi kuşaklar arasındaki deneyim aktarımını koparttı"
Prof. Dr. Mutlu Binark, yaş ayrımcılığını "kişinin yaşından dolayı davranışlarına ve kamusal alandaki varoluşuna ilişkin ön yargılı tutumlara sahip olunması ve toplumsal yaşamdan dışlanması" olarak tanımladı.
Binark, Türkiye'de yaş ayrımcılığının, yaşlıları mizah öğesi haline getirmek ya da bir tür "kollayıcı ebeveynlik" sergileyerek kamusal alanda özne pozisyonunu elinden almak şeklinde zaten devam ettiğini söyledi.
Kovid-19 salgınından sonra yaşlılara yönelik ayrımcı tutum ve ön yargıların daha görünür hale geldiğinin altını çizen Binark, "Sokağa çıkan yaşlıların kovalanması, bazı belediyelerin yaşlı ihbar hattı uygulaması kurmaları, bunlar yaş ayrımcılığını gözler önüne serdi ama biz bunu hala yaş ayrımcılığı olarak okumadık." değerlendirmesini yaptı.
Binark, Kovid-19 salgınının yaşlı ve genç nüfus arasındaki bağı zayıflattığını ve gençlerde yaşlılara yönelik tahammülsüzlüğü artırdığını belirterek, "Yaşlıları toplumsal alanda gördükleri zaman onları hor görme, sanki kendilerine ait olan bir şeye el konulması, alınması gibi düşünce var. Sanırım pandemi bu kuşaklar arasında var olan birbirini anlama, kavrama ve deneyim aktarımını koparttı." görüşünü paylaştı.
Emekli olduktan sonra çalışmak isteyen yaşlıların iş bulmakta zorlandığının altını çizen Binark, "İş yaşamına geri dönmeye çalışsalar da yeni becerileri olmadığı için genelde vasat işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu işlerin gelirleri de genellikle çok az oluyor." diye konuştu.
Binark, ayrıca emekli yaşlıların çalışma istekleriyle ortaya çıkan yaş ayrımcılığıyla ilgili "O kadar genç işsiz varken niye bir de yaşlılar çalışıyor gibi bir ön yargı da var." ifadesini kullandı.
Türkiye'de yaşlanan nüfusun büyük oranda kadın olduğunu, kadınların çoğunun da düzenli geliri bulunmadığını aktaran Binark, yaşlı erkeklerin çalışma hayatında aktif olarak bulunmaya devam ettiğini belirtti. Binark, "Gelir kişiyi yaş ayrımcılığına karşı bir nebze koruyabiliyor ama kadınlar gelirsiz yaşlandıkları için çevrelerine daha bağımlı kalıyorlar." dedi.
– "Yetim yaşlı kadınlar daha fazla şiddet, ihmal ve ayrımcılığa uğruyor"
Senex yaşlanma çalışmaları derneği kurucu üyelerinden akademisyen Doç. Dr. Özgür Arun, demografik dönüşüm sürecini hızlı yaşayan Türkiye'yi bekleyen en önemli sorunun, yoksullaşarak yaşlanmak olduğunu kaydetti.
18 yıldır yaşlanma konusunda araştırmalar yapan Arun, şiddete uğrayan yaşlı kişilerin neredeyse yarısının kadınlardan oluştuğunu belirterek, şunları aktardı:
"Yaşlı kadınlar ve yaşlı erkekler servet üretemez konuma düştüklerinde daha fazla yaş ayrımcılığı ve daha fazla şiddetle karşılaşıyorlar. Yoksullaşan yaşlıların şiddete maruz kalması, aslında onların daha katmerli şekilde ayrımcılığa uğradıklarını gösteriyor."
Arun, hiç çocuğu olmamış ya da çocuklarını farklı nedenlerle kaybetmiş yaşlı kadınları, "yetim yaşlı kadınlar" şeklinde tanımlayarak, "yetim yaşlı kadınların" daha fazla şiddet, ihmal, istismar ve ayrımcılığa uğradığını vurguladı.
Özellikle okur yazar olmayan kadınların sayısının erkeklerin 3 katı olduğu bilgisini veren Arun, "Türkiye'nin hemen hemen her bölgesinde hiç okula gönderilmemiş, eğitimden geri bırakılmış yaşlı kadınlara rastlıyoruz hem de kimliksiz yaşlı kadınlara rastlıyoruz." dedi.
Konuya ilişkin 84 yaşındaki kadının yaşadıklarını örnek veren Arun, şunları dile getirdi:
"84 yaşında bir kadının çocukları, kadının kimliği olmadığını yeni fark ediyor. Yani bu yaşlı kadın, sadece yaşlı olduğu için hak ihlaline ya da istismara ya da ihmale uğramamış, bütün bir ömrünü kimliksiz olmanın dezavantajlarını yaşayarak geçirmiş. Bu ne demek? Sağlığa ulaşamamış, eğitime ulaşamamış, en temel vatandaşlık haklarından olan politik katılım hakkını yani oy verme hakkını kullanamamış. Bu büyük bir ihmal."
– Medyada yaşlılarla ilgili haberler başlı başına ayrımcı dil içeriyor
Medyada yaşlılara yönelik ayrımcılık haberlerine de dikkati çeken Arun, bu haberlerin çoğunda başlı başına ayrımcı dil kullandığına işaret etti. Arun, "Özellikle yaşlı insanlardan söz ederken onları düşkün göstermek, onları aslında kriminalize etmek, bir yandan yeni bir ayrımcılığın da kapısının aralandığını gösteriyor." diye konuştu.
Arun, medyadaki haberlerde yaşlı kelimesiyle diğer hangi kelimelerin bir arada kullanıldığına ilişkin çalışma yaptıklarını anlatarak, şöyle devam etti:
"Yani çok çarpıcı mesela virüs, yaşlı insanları virüs olarak nitelendirmek medyada çok yaygın. Ne yazık ki hastalıkla ilişkilendirmek, düşkünlükle bunamayla işe yaramazlıkla eski kafalılıkla ilişkilendirmek medyada çok yaygın. Aynı zamanda yaşlı insanlardan söz ederken kurbanlaştırarak onları anlatıyorlar. Haberlerin bu dili doğru değil."
– Türkiye'de yaş ayrımcılığı
Medyada yer alan yaş ayrımcılığı haberlerini teyit ederek, yaşlı hakları ve yaş ayrımcılığı konusunda aylık raporlar sunan Senex İzleme'nin son paylaştığı verilere göre, Türkiye'de 2021'de 2 bin 33 yaşlı kişi, hak ihlaline, şiddete ve istismara uğradı. Bu vakaların yarısıysa ölümle sonuçlandı.
Her ay yaklaşık 170'in üzerinde vakanın tespit edildiği raporda, yaşlıların en fazla şiddet, ihmal, istismar ve ayrımcılığa uğradığı iller ise sırasıyla İstanbul, Aydın, Antalya, Bursa, Kocaeli ve Samsun oldu.
Senex İzleme'nin 2022 raporları ise yaşlılara karşı şiddet ve hak ihlali olaylarının aylık bazda arttığını gösteriyor. Sadece ağustos verilerine göre, Türkiye genelinde yaşlılara karşı şiddet, istismar, ihmal, hak ihlali ve ayrımcılık içeren 194 vaka tespit edildi. Vakaların çoğu İstanbul'da gerçekleşti. İstanbul'u sırasıyla Sakarya, Zonguldak, Bursa, Antalya ve Kocaeli izledi.
Vakaların 38'i boğulma, doğal afet, düşme, elektrik çarpması, iş kazası, kayıp, trafik kazası, yangın gibi doğal olmayan yollarla ve ihmal sonucu gerçekleşen ölümlerden oluşurken, 34 vaka şüpheli ölüm olarak sınıflandırıldı.