İSTANBUL (AA) – GÜLSELİ KENARLI – İstanbul Teknik Üniversitesinden (İTÜ) bilim insanlarının geliştirdiği teknoloji, atık su arıtma tesislerinin kurulumu için gerekli alanı yarı yarıya azaltırken enerjiden de yüzde 25 tasarruf sağlıyor.
İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve araştırmacılarından Prof. Dr. Güçlü İnsel, Prof. Dr. Emine Çokgör, Doç. Dr. Didem Okutman Taş ve Yüksek Mühendis Gıyasettin Güneş’in buluşçuları arasında yer aldığı yenilikçi atık su arıtma teknolojisi "Biyofilm Nitrifikasyon-Kontak Denitrifikasyon Sistem ve Yöntemi"nin çalışmaları 7 yıl önce başladı.
İlk pilot uygulaması, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresinin (İSKİ) Ataköy İleri Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisi'nde geçen ay yapılan teknoloji, kendi alanında Türkiye'de ilk proses patenti alan çalışma oldu.
Çalışmaları hakkında AA muhabirine bilgi veren İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güçlü İnsel, projeye Çevre Yüksek Mühendisi Gıyasettin Güneş'in doktora tezi kapsamında başladıklarını, kısa bir süre önce ise buluşçulardan Doç. Dr. Didem Okutman Taş'ı genç yaşta kaybettiklerini söyledi.
Patentini aldıkları su arıtma teknolojisini Türkiye ve dünyanın kullanımına sunduklarını anlatan İnsel, şunları kaydetti:
"Arıtma teknolojilerinde dünya, 50-60 yıl öncesinin teknolojilerini kullanıyor. Biz ise yenilikçi yaklaşım ile tesislerin daha küçük alanlara sığmasını ve daha az enerji harcamasını sağlıyoruz. Normalde 1 metreküp atık suyu arıtmak için arıtma tesislerinin yaklaşık 0,5 metrekare alana ihtiyacı var. Yani günde 100 bin metreküp su arıtıyorsanız en az 5 hektarlık alana ihtiyacınız var ve özellikle büyükşehirlerde söz konusu arazilerin değeri, tesisin yapım maliyetinden çok daha yüksek."
– "Küçük alanlara sığabilecek bir teknoloji"
Geçen yıl yaşanan müsilaj sorununun ardından mevcut su arıtma tesislerinin iyileştirilmesinin ve yenilerinin yapılmasının istendiğine ancak büyükşehirlerde alan sıkıntısı yaşandığına dikkati çeken İnsel, "Bu aslında, hem mekanı hem de enerjiyi daha verimli kullanacak, küçük alanlara sığabilecek bir teknoloji." dedi.
İnsel, yenilikçi arıtma teknolojisi hakkında şu bilgileri verdi:
"Şu an kullanılan konvansiyonel teknoloji dediğimiz mevcut sistemlerde, farklı kirleticileri gideren farklı bakteri türleri vardır ve bunlar tek havuzda tutulur. Yani aynı havuz içinde azot giderimi yapan var, karbon giderimi yapan var, fosfor giderimi yapan var. Biz ise azot gideren bakterileri farklı yerde topluyoruz, karbon giderenleri başka bir bölümde, fosfor giderenleri de başka bir bölümde tutuyoruz; yani biz arıtma tesisinde görevleri dağıtıyoruz. Dağıtınca herkes sorumluluğunu biliyor, bu bölümleri de biz istediğimiz teknolojiyi kullanarak küçültüp büyütebiliyoruz. Bizim amacımız küçültmek tabii ki, bu teknolojiyle arıtma tesislerinin hacimleri neredeyse yarıya iniyor. Yani 1 metreküp su için ihtiyaç duyulan 0,5 metrekare alanı biz 0,25 metrekareye düşürüyoruz. Mesela günde 400 bin metreküp atık suyun geldiği arıtma tesisi için 20 hektar alana ihtiyacımız var. Ama biz bunu 10 hektara düşürüyoruz. Tesislerde kullanılan enerjiden de yüzde 25 tasarruf sağlanıyor."
Söz konusu teknolojinin atık su arıtma tesisleri için maliyetlerini değerlendiren İnsel, "Yeni bir teknoloji olduğu için ilk yatırım maliyeti bir miktar yüksek, ama kısa sürede bu maliyeti zaten geri alıyorsunuz." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. İnsel, şöyle devam eti:
"Öncelikle alandan kazanıyorsunuz, zaten sığamadığınız bir yerin alternatifi yok. Denizi ya da başka yerleri doldurmanız lazım, bu mümkün değil. Bu durumda daha yenilikçi teknolojileri uygulamanız gerekiyor ve tesis dar alanlara sığıyor, böylece daha verimli oluyor ve başka imkanlar da sunuyor size. Tesiste arıtma görevlerini dağıttığınız için istediğiniz su kalitelerine kolayca ulaşabiliyorsunuz. Mesela tarımsal sulama suyu için de kullanabiliyorsunuz. İstediğiniz amaçla o suyu tesisten üretme imkanı oluyor. Geleneksel ileri biyolojik arıtma tesislerine göre daha verimli, daha küçük alanlarda, enerji verimliliği daha yüksek bir arıtma sergiliyoruz."
Aldıkları patentin proses patenti olduğunu ve bu sayede teknolojiyle ilgili tüm haklara 20 yıl boyunca sahip olacaklarını aktaran İnsel, sözlerini şöyle tamamladı:
"Proses patenti almak diğerlerine göre gerçekten zordur. Bu bir fikir, buzdolabı gibi bir ürün değil. Proses patenti bir çözümdür. Bu patentin sahibi olduğunuzda, çözüm yöntemi sizde oluyor. Kullanmak isteyen kurumlar ve ülkeler izin almak ve telif ödemek zorunda. 20 yıl boyunca kimse bunu alıp kopyalayamıyor. Türk bilim insanları bütün dünyaya bu teknolojiyi kazandırdı. Bizim bunu öncelikle Türkiye'de kullanıma sunmamız lazım. Her şey hazır, pilot testleri yapılmış, her şeyi tamamlanmış durumda, şu an bunu uygulamaya geçirme aşamasındayız."