KAYSERİ (AA) – Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Avrupa merkezci tarih kalıplarının dışına çıkarak kendi tarihimizi kendi terimlerimizle, kendi dönemlendirmelerimizle, kendi yaklaşımlarımızla, tasavvurlarımızla yeniden, yeniden, yeniden yazmamız gerekiyor." dedi.
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından Erciyes Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Erciyes İlahiyat Zirvesi"nin açılışında konuşan Kalın, modernitenin 17. ve 18. yüzyılda Avrupa'da aydınlanma düşüncesi ile ortaya çıkan yeni bir dünya tasavvurunu ve medeniyet anlayışını temsil ettiğini, Avrupa'nın dışına çıkıp bütün dünyanın tarihini, entelektüel, siyasi, kültürel ve ekonomik seyrini değiştirdiğini söyledi.
Batı modernitesinin yeni bir başlangıç yapmak için gelenekle bağını kopardığını ve bunun için de kendinden önceki bütün dönemleri "karanlık çağ" olarak tanımladığını belirten Kalın, bu tarihlendirme ve dönemlendirmenin İslam tarihi açısından ayrı bir sorun teşkil ettiğini çünkü bu dönemlerin İslam medeniyetinin en zirve yüzyılları olduğunu dile getirdi.
Kalın, Farabi'den İbni Sina'ya, İmam Gazali'den, Ebu Hanife'den İmam Şafi'ye kadar İslam medeniyetinin bütün büyük düşünürleri, filozofları, bilim insanları, şairleri, mimarları, şehir planlamacıları ve siyasetçilerinin bu dönemde ortaya çıktığını ve insanlığın tarihini değiştirecek büyük bir birikimi ortaya koyduklarını ifade etti.
Böylesi pırıl pırıl bir döneme "Karanlık Çağ, Orta Çağ" denilmesini eleştiren Kalın, şöyle konuştu:
"Bu ancak ve ancak Avrupa merkezci tarih perspektifinin hezeyanlarından birisi olarak görülebilir fakat hala biz zihnimizde Avrupa merkezciliği aşamadığımız için kendi tarihimize, kültürümüze, sanatımıza, düşüncemize dahi bu Avrupa merkezci perspektiften bakıyoruz. Hala mesela ortalama bir ders kitabını aldığımız zaman tarih, felsefe, sosyoloji, bilim tarihi kitabını aldığınız zaman, 'Bilim nerede başladı, düşünce nerede başladı?' diye şöyle bir incelediğimizde genelde anlatılan hikayenin kadim Yunan'da başladığı, medeniyetin adeta Batı'dan ortaya çıkıp tekrar Batı'ya doğru akan büyük bir nehir olduğu, onun dışındaki bütün medeniyet birikimlerinin, İslam medeniyeti, Hint, Çin medeniyetinin bu büyük nehre düşülmüş birer küçük şerhten ibaret olduğu tasavvuru zihinlerimize o kadar yerleşmiş ki sanki Eflatun'dan önce, Sokrat'tan önce insanlık düşünmüyordu, felsefe yoktu, bilim yoktu gibi bir yanılsamanın içerisindeyiz.
Halbuki kadim Yunan düşünürlerini okuduğunuz zaman, Eflatun'u okuduğunuz zaman 'Bizim dönemimiz felsefenin bittiği dönemdir.' der kadim Yunanlılar. Aslında felsefenin başlangıcı olarak Mezopotamya ve kadim Mısır'a işaret ederler."
Tarih perspektifinin önemine dikkati çeken Kalın, "Bizim tarihi bu manada yeniden yazmamız gerekiyor. Avrupa merkezci tarih kalıplarının dışına çıkarak kendi tarihimizi kendi terimlerimizle, kendi dönemlendirmelerimizle, kendi yaklaşımlarımızla, tasavvurlarımızla yeniden, yeniden, yeniden yazmamız gerekiyor." dedi.
– "Hiper modernitenin dayattığı yaşam biçimleriyle düşünmeye zorlanıyoruz"
"İyinin doğru olmadığı, doğrunun güzel olmadığı, güzelin iyi olmadığı" bir çağda yaşandığını ifade eden Kalın, "Bizim temel değerlerimiz iyinin, doğrunun ve güzelin şekillendirdiği bir kavram seti olmaktan ziyade, artık piyasa ilişkilerinin, modern kapitalizmin, modernitenin ötesinde hiper modernitenin üzerimize dayattığı algı ve yaşam biçimleriyle düşünmeye zorlanıyoruz. Temel referanslarımız kaydığı için de iyiyi, doğruyu ve güzeli anlayamıyoruz." diye konuştu.
Kalın, güzellik kavramının da pek çok kavram gibi içinin boşaltıldığına dikkati çekerek, "Güzelliğin çağımızda maalesef materyalize edildiği ve ticarileştirildiği bir dönemden geçiyoruz. 'Güzel' dediğimizde aklımıza haz ilkesi geliyor, bedensel hazların tanımladığı, şekillendirdiği bir güzellik kavramı ile hareket etmeye başladık. Bunun için de kozmetik sanayisi, kendini güzelleştirme metotları, estetik ameliyatları tahakkümünde yürüyen bir güzellik kavramı var zihnimizde. Halbuki insan özü itibarı ile bedeni aşan, bedensel hazların ötesinde ruhsal entelektüel hazlarıyla tam manasıyla kendi kendine kavuşabilen bir varlıktır." değerlendirmesinde bulundu.
– Özgürlük ve gelenek ikilemi
Kalın, modern dönemin bir ikileminin de gelenek ile özgürlük arasındaki çatışma olduğunu söyledi.
Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özgür olacaksam gelenekten kurtulmam gerekiyor, geleneğe bağlıysam özgürlüğümden, öznelliğimden vazgeçmem gerekir.' Bu ikilem bizi bağlamak zorunda değil, tam tersine bunun ötesinde geleneğin diri, canlı gövdesine dayanarak kendi özgürlüğümüzü, özgünlüğümüzü koruyarak bugünümüzü ve yarınımızı inşa edebiliriz. Zira özgür olmak demek sadece tercih hakkına sahip olmak demek değildir, özgür olmak insanın kendini gerçekleştirmesi yönünde adım atabilme kabiliyetine sahip olmasıdır. Burada seçme hürriyeti kadar önemli olan insanın kendini gerçekleştirmesi için sahip olması, izlemesi gereken temel değerler skalasıdır. 'Ben uyuşturucuyu tercih ediyorum', bu, özgürlük değildir, bağımlılık ilişkisidir. Sizi kendine bu şekilde bağlayan, sizden daha aşağı bir şey sizi özgürleştirmez, sizi köleleştirir. İnsan ancak kendinden daha yüksek olan bir şeye teslim olduğu zaman özgürleşmeye başlar, dostluk gibi, inanç gibi, kardeşlik gibi, merhamet gibi daha yüksek değerlere teslim olduğunuz zaman özgürleşmeye başlarsınız. İnsanın mertebesinden daha aşağıdaki şeylere teslim olması demek, haz gibi, uyuşturucu gibi, bu tür şeylerle insan özgürleşmez, tabi olduğu, bağlı olduğu şeylerin kölesi haline gelir."
Avrupa merkezci terminoloji meselesine baştan beri hep karşı çıktığını ifade eden Kalın, hep yeni bir alternatif üretilmesi gerektiğini her zeminde dile getirdiğini vurguladı.
– "Dini inanca dönük sorulardan korkmayın"
Aklı ciddiye almayan bir inancın zorunlu olarak dogmatikleşeceğini belirten Kalın, şunları kaydetti:
"Ben aklını parantez içine almış, dogmatik bir inanca sahip olmaktansa akılla bezenmiş, aklın tetiklediği, sorguladığı ve neticede sağlamlaştırdığı dinamik sorgulayıcı bir inancı tercih ederim. İnancı güçlü kılan da bu tür sorgulamalar karşısında hazırlıklı olmasa da donanımlı olmasıdır. Neye inanıyorsanız, dini inançtan herhangi başka bir inanç konusuna kadar, onun akli sağlamasını mutlaka yaparak inanın. O zaman bir rüzgar estiğinde savrulmasınız, o zaman bir yağmur yağdığında paniklemezsiniz, kar boran olduğunda, dolu yağdığında zihninizde birtakım şüpheler oluşmaz. Hatta tam tersine üzerinize gelen sorular, sorgulamalar, hesap sormalar, saldırılar sizin imanınızı kuvvetlendirir, sınanırsınız, biraz daha güçlenerek çıkarsınız. Dini inanca dönük sorulardan korkmayın, o soruları anlamaya çalışın, 'Beni nerelerde zorluyor, ha demek ki buralar benim inancımı akli delillerle kuvvetlendirmem gereken yerler.' İnanmak demek eylemek demektir, inandığınız şeyi yapmıyorsanız, inancınızın gereğini yapmıyorsanız, inancınızda zaten bir eksiklik var demektir. İnanç sizi eyleme yönlendirmiyorsa sizin inancınızın temelleri ile ilgili zaten bir sorununuz var demektir."
Kayseri Valisi Gökmen Çiçek de Kalın'ı kentte ağırlamaktan mutluluk duyduklarını söyledi.
Konuşmaların ardından Kalın'a teşekkür belgesi ile hediye takdim edildi.