DOLAR 34,2158 0.03%
EURO 36,8090 0.09%
ALTIN 2.925,98 0,04
BITCOIN 2573387 5,14%
Yalova
12°

AÇIK

06:06

İMSAK'A KALAN SÜRE

RÖPORTAJ – Oyuncu Şebnem Özinal, Haldun Dormen'le başladığı tiyatro serüvenini anlattı:

RÖPORTAJ – Oyuncu Şebnem Özinal, Haldun Dormen'le başladığı tiyatro serüvenini anlattı:

ABONE OL
Haziran 1, 2022 16:46
RÖPORTAJ – Oyuncu Şebnem Özinal, Haldun Dormen'le başladığı tiyatro serüvenini anlattı:
Avatar
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İSTANBUL (AA) – DİLEK DALLIAĞ – Tiyatro ve sinema oyuncusu Şebnem Özinal, "Bizim için turne tiyatronun çok büyük bir parçası. Yüzde elli İstanbul'da yüzde elli İstanbul dışında oynayabiliyorsak ne mutlu bize. Eski zamanlarda Dormen Tiyatrosu'nda çok uzun turneler yapardık. Mesela 1 ay İzmir'de, Ankara'da oynardık. Ama şimdi öyle değil. En fazla 2 gün üst üste oynadık mı Ankara'da çok seviniyoruz." dedi.

İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü'nden mezun olan, 51 yaşındaki Şebnem Özinal, bugüne kadar Dostlar Tiyatrosu, Tiyatro İstanbul, Ali Poyrazoğlu, Tiyatrokare ve Dormen Tiyatrosu topluluklarının yanı sıra birçok sinema filminde rol aldı.

Özinal, "Türkiye Güzellik Yarışması"na girişini ve orada Haldun Dormen'le tanışmasını ve bir süre sonra da "Çılgın Sonbahar" oyunuyla başlayan tiyatro yolculuğunu, oyunculuk hayatında yaşadığı zorlukları, güzellikleri ve anılarını AA muhabirine anlattı.

SORU: Şebnem Hanım merhaba, evinizde röportajımız için buluştuk. Nasılsınız?

Şebnem Özinal: "Selam, hoş geldiniz. Evet, ne güzel uzun süredir evde röportaj yapmamıştım. İyiyim, çok teşekkürler koşturuyoruz."

SORU: Geçtiğimiz aylarda Yosi Mizrahi ile birlikte oynadığınız "Seninle Evlenir miyim?" oyunu ile Türkiye Altın Yaşam Ödülleri’nde "Yılın Tiyatro Ödülü"nü aldınız tebrik ederiz. Ödüller sanatçıyı yeni projeleri için teşvik ediyor mu?

Şebnem Özinal: "Çok teşekkürler. Tabii ki çok büyük bir teşvik, büyük organizasyonlar, güzel bir şey tüm yılın değerlendirmesi. Bir tek tiyatro da değil, sinemada, müzikte de öyle. Mutlu ediyor bizi ama tabii ki oyunumuz 'Yılın En İyi Oyunu' değil, çok fazla oyun, çok fazla emek var. Hele son 2-3 yıldır tiyatro toplulukları artıyor, sahneye çok oyun konuyor. Ama bizim oyunu seyirci çok sevdi, bence seyircinin verdiği bir ödül bu. Çok ilgi gördü, hala da görmeye devam ediyor. Tam pandemiye denk gelmişti. Çok hız alamamıştık. Açıldıktan sonra çok dolu oynuyoruz. İnanılmaz bir ilgi var. Çok özlemiş seyirci, gülmeyi de özlemiş. Biz de gerçekten güldürüyoruz. Bu kadar yıldır komedi yapıyorum ama aralıksız bu kadar kahkaha atılan bir oyunu ilk defa görüyor ve oynuyorum."

– "Bizim için turne tiyatronun çok büyük bir parçası"

SORU: Devam ediyorsunuz değil mi?

Şebnem Özinal: "Ediyoruz, hatta Türkiye'yi dolaşıyoruz. Mesela Ankara'ya 6, Eskişehir'e 4 kere gittik. İzmir'e, Bursa'ya öyle, çok ilgi var şehirlerden. Malatya, Diyarbakır ve Şanlıurfa'ya da gideceğiz. Tüm Türkiye'ye gitmeye çalışıyoruz. Çünkü oralara çok az topluluk gidiyor. Oralarda böyle bir tiyatro açlığı var. Güzel salonlar da yapılmış, ben mutluyum oralarda oynamaktan."

SORU: Bu, sanatçı için de seyirci için de çok güzel elbette…

Şebnem Özinal: "Tabii ki. Bizim için turne tiyatronun çok büyük bir parçası. Yüzde elli İstanbul'da yüzde elli İstanbul dışında oynayabiliyorsak ne mutlu bize. Eski zamanlarda Dormen Tiyatrosu'nda çok uzun turneler yapardık. Mesela 1 ay İzmir'de, Ankara'da oynardık. Ama şimdi öyle değil. En fazla 2 gün üst üste oynadık mı Ankara'da çok seviniyoruz. Şimdi şehirler büyüdü tabii. Ankara da büyüdü. Bir gün bir ucunda oynuyorsak diğer gün diğer ucunda oynuyoruz. Biz seyircinin ayağına gidiyoruz. Seyircinin bize gelmesini çok fazla talep edemiyoruz. Çünkü haklı olarak çok zorlaştı şehirler. Trafik, yaşam, insanlar gündüz yoruluyor zaten, büyük bir koşturma içindeler."

SORU: Şimdi aynı zamanda Sahnekarlar'la, Anton Çehov'un "Vişne Bahçesi"nde Varya karakteri ile seyirci karşısındasınız. Ne şanslısınız iki oyundasınız.

Şebnem Özinal: "Evet aslında çok şanslıyım. Bazı oyuncu arkadaşlarım diyor ki, 'oyun araştırıyoruz, bulamıyoruz'. Geçen Seren Fosforoğlu ile hatta 'beraber yapalım' dedik seneye. Burada da zaten Yosi (Mizrahi) ile olan oyun vardı, Volkan (Severcan) da benim çok çok eski arkadaşım. Birçok oyunda yer aldık onunla. Ben sonradan girdim 'Vişne Bahçesi'ne. Bir arkadaşımız İzmir Devlet Tiyatrosu'nu kazandı. Volkan dedi ki, 'biliyorsun gördün oyunu, kalabalık kadrolu, bir klasik, duygusu çok ağır olan, dolayısıyla aslında uzun süre prova edilmesi gereken bir oyun'. Ama 5-6 provada çıkardım rolü, kadroya dahil oldum. Ben mutluyum. Özel tiyatroda çok fazla klasik oyun yapılmaz aslında daha çok komedi ve ticari oyunlar olur. Volkan, Bora, Kerem, bizim organizatörümüz büyük bir cesaretle sahneye koydular. İyi de gidiyor. Seyirciyi sarıp sarmalıyoruz gibi geliyor bana. Yani gerçekten özlemişler o klasik oyunları. Dekoruyla, kostümüyle ve konusuyla zaten her döneme hitap eden bir oyun."

– "Varya karakteri oyun içinde çok sivrilen karakter gibi durmasa da çok önemli bir görevi var"

SORU: Ekibi yıllardır tanıyorsunuz, başka oyunlarda da birlikte rol aldınız ve başlamış oyuna adapte olma sürecinin cevabını verdiniz. Aynı zamanda acaba hızlıca kotarmak anlamında ezberiniz de kuvvetli mi diye sormak isterim.

Şebnem Özinal: "Aslında bize hep 'nasıl ezberliyorsunuz bu kadar lafı?' derler. Benim mesleğim diye mi bilemiyorum. Ama ezber bana en kolay kısım gibi geliyor. Çünkü provalar esnasında bir lafı üst üste 8 – 10 kere söylerseniz ezberlersiniz zaten. Bana çok zor gelmiyor. Ben aslında duygu olarak zorlandım. 'Varya' karakteri oyun içinde çok sivrilen karakter gibi durmasa da çok önemli bir görevi var. İnsan ilişkileri içinde bütün evi çekip çeviren, bütün acıları ve üzüntüleri yüklenen, sırtlanan bir kadın. Talihsiz ve umutsuz bir aşkın peşinde ve tabii ki hüsranla bitiyor. Bahçe satılıyor, yıllardır o evde yaşayan bir kadın, o evin bir parçası. Hayalleri var dünyayı gezmek gibi, dini tarafları, inançları çok baskın. Oralarda ben zorlandım ama ezber de önemli. Hemen ezberlemem gerekiyordu. Aslında sonradan oyuna girmek hem dezavantaj hem de avantaj. Çünkü beni hazırlamak için tüm kadro sağ olsun çok uğraştı. Provalar yapıldı, hepsi katıldı provalara. İyi de oldu, bir çırpıda çıktı. Eski dostlarım hepsi, çok da güzel oldu. Bir de birçok kez sahne aldım onlarla. Gülen Karaman’la, Sefa Zengin’le, Özdemir Çiftçioğlu ile yine Ali Poyrazoğlu’nda beraberdik. Kadroda çok iyi gençler var."

SORU: Tiyatroda daha çok komedide oynadınız diye biliyorum ama klasik oyun anlamında kaçıncı oyununuz bu?

Şebnem Özinal: "Birinci oyunum benim aslında. Ödenekli tiyatroda çalışmadığımız için, bir 'Moliere' filan oynamıştık Dormen Tiyatrosu'nda ama o da komedi zaten. Bunun da komik tarafları var ama çok az. Böylesine duygusu ağır olan bir dramda çok az oynadım. Yakın zamanda yüksek lisans yaptım Bahçeşehir Üniversitesi'nde. Orada parçalar çalıştık, klasik anlamda ama tüm bir oyun değildi, parça parçaydı."

– "O meşhur 'Çılgın Sonbahar' oyunuyla başladık tiyatroya, 5-6 sezon devam etti"

SORU: Jeoloji mühendisliğini bitirdiniz. Ama mesleki kariyerinize okul döneminde girdiğiniz bir güzellik yarışmasının ardından tiyatro, televizyon, sinema oyunculuğu ve sunuculukla devam ettiniz. Sarınım güzellik yarışmasının ardından sizi oyunculukta keşfeden ilk kişi Haldun Dormen oldu değil mi?

Şebnem Özinal: "Evet. Çok tesadüfi bir şey. Ben İTÜ mezunuyum. Üniversiteye girdiğimde büyük hayallerim vardı. O zamanlar deprem geçirmemiştik. Jeolojinin anlamını bile bilmeyen insanlar vardı. Ama ben araştırdım ve tüm üniversitelerin o bölümünü yazdım. İTÜ tuttu, oraya girdim. Hiçbir şey olmazsa okulda akademik kariyer düşünüyordum. O dönemler güzelliğimle falan alakasızdım. Hep erkek gibi giyinirdim. Güzelliğimi ön plana çıkartmazdım. Ama erkenden para kazanmaya başlayayım, hayata atılayım, onlara meraklıydım. Bir tanıdığımız da, 'reklamlarda oynasana. Stant hostesi olarak fuarlarda çalışır mısın? Harçlığını çıkartırsın' dedi. 'Tamam' dedim. Neşe Erberk Ajansı'na kaydoldum. Tek ajans oydu o zaman.

Neşe daha önce gazetelerin düzenlediği güzellik yarışmasının organizasyonundaydı. Bana teklif etti. Ben de 'hayır, benim hiç güzellikle filan ilgim yok' dedim. Bir kısa eğitim döneminden geçmiştik Neşe'nin ajansında. 'Lütfen bana, benim gözüme güven' dedi. 'Peki' dedim ve başvurduk. Ama Türkiye'nin genelinden çok başvuru olmuştu. İlk kez bir televizyon kanalında yapılıyordu. Türkiye'nin ilk özel kanalı ve 'Türkiye Güzelleri' diye kıyamet kopuyor. Katıldım ama hiç umudum yok seçileceğim, ilk yirmiye kalacağımdan. Gerçekten ilk yirmiye kaldım. Sonra yarışma gecesi tüm sahne organizasyonunu Dormen Tiyatrosu yapıyordu. Haldun Dormen metinlerimizi hazırlıyordu. Koreografiyi Semiramis hanımla beraber yapıyorlardı. Çok büyük bir organizasyondu. Her yere gidiyoruz tüm basın peşimizdeydi. Her birimiz çok ilgi gördük. İlk üçe giremedim. Ama Haldun ağabeyle, 'Ben tiyatrocu olmayı çok istiyorum. İTÜ'ye girdim, ailem izin vermedi' diye sohbetlerimiz olmuştu. Sonra Ersin Ökten vardı, tiyatronun müdürüydü. Yarışma nisan ayındaydı, beni haziran ayında aradı, 'Çılgın Sonbahar oyunundan bir arkadaş ayrılıyor, düşünür müsün, gelir misin?' dedi. Benim de apandistim tutmuş ve hastanede yatıyordum. Vazgeçerler diye hiç söylemedim hastanede yattığımı. O kadar korktum. Çünkü çok istediğim bir şeydi. İTÜ'den önce birkaç kez konservatuvarı düşündüm, babam izin vermemişti. Hep aklımın kaldığı bir daldı. 'Tabii, hemen' dedim. Zaten birkaç gün sonrayı söylemişti ve o sırada hastaneden taburcu olmuştum. Gittim ve Nevra Serezli, Metin Serezli, Cem Davran, Hakan Ökten'in olduğu o meşhur 'Çılgın Sonbahar' oyunu 5-6 sezon devam etti. Orada başladım Dormen Tiyatrosu'nda."

– "'Sana üzücü bir haber vereceğim, bütün kadro sana karşı istifa ettiler' dedi"

SORU: Tiyatronun usta isimleriyle çalıştınız hep. Gencay Gürün, Haldun Dormen, Ali Poyrazoğlu, Genco Erkal bildiğim isimler. Peki, konservatuvarlı olmamak tiyatroya başlangıcınızda sizi hiç zorlamış mıydı?

Şebnem Özinal: "Tabii çok zorladı. Bir kere çok tepki aldım yani. Bir seferinde oyunculuk kursları ve atölyelerine katılmak için New York'a gitmiştim. Yaz tatiliydi, birkaç ay kaldım. Gerçekten dans kursları ve atölyeler verimli oldu. Geri döndüğümde tiyatrodan yakın bir arkadaşım, 'sana üzücü bir haber vereceğim, bütün kadro sana karşı istifa ettiler' dedi. Bunu da hemen hemen ilk kez anlatıyorum. 'İstifalarını istediler, Şebnem bu tiyatroda olursa biz olmayız' demişler."

SORU: Hangi oyundaydınız o zaman?

Şebnem Özinal: "O zaman 'Şahane Züğürtler' mi vardı hatırlamıyorum. 1993 yılı falandı. Ya da 'Sevgilime Göz Kulak Ol' idi galiba."

SORU: Neden?

Şebnem Özinal: "Ben konservatuvar mezunu değilim, onlar konservatuvar mezunu ve de 'neden bir konservatuvar mezununa fırsat verilmiyor, Şebnem'e bu kadar büyük fırsatlar veriliyor?' diye Haldun Dormen'e böyle bir tavırda bulunmuşlar. İçlerinde çok iyi bildiğimiz isimler de var, şimdi söylemeyeyim."

SORU: Haldun Bey ne cevap vermiş?

Şebnem Özinal: "Haldun ağabey de, sağ olsun çok adildir o konularda, 'ben Şebnem'den son derece memnunum. Çok çalışkan, çok yetenekli, ben vazgeçmem. İsteyen buyursun gitsin.' demiş."

SORU: Peki giden oldu mu?

Şebnem Özinal: "Olmadı, olamadı öyle bir şey, cesaret edemedi kimse. Ama tabii ben çok kırıldım tüm kadroya. Çünkü hepsi rol arkadaşlarımdı, daha önce çok samimi olduğum insanlardı. Ben çok sırtımdan vurulmuş oldum. Çok üzüldüm. İlk depresyonla o zaman tanıştım. Gerçekten boğazım sıkıldı, nefes alamamaya başladım. İnanılmaz kötü bir psikoloji yaşadım. 26 yaşlarındaydım. Resmen ilaç kullandım. Sonra her şey yoluna girdi. Dormen Tiyatrosu kapanana kadar devam ettim. Sonra hepimiz çok üzüldük tabii. Hatta Volkan ile konuştuk Dormen Tiyatrosu'nu 'biz devralalım, devam ettirelim' diye, olmadı. Ben Genco Erkal'a geçtim 2001 yılıydı, 'Yarışma' isimli oyunda oynadım. 'Afife Jale Komedi En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu' ödülüne aday oldum. Alamadım ödülü ama aday olmak da çok önemliydi benim için. Sonra Gencay Gürün, Ali Poyrazoğlu'yla 'Tak Tak Takıntı'yı oynarken kızıma hamile kaldım. 4-5 aylık hamileydim hala sahneye çıkıyordum. Doğumdan sonra bir ara oldu. Sonra Barbaros Uzunöner ve İTÜ'den öğretmenim olan maalesef vefat etti, Orhan Kural ile bir oyun yaptım. Böyle devam ettim, yani çok ara vermedim. En çok 2 sezon oynamamışımdır. Sonra yine devam ettim ama o sırada bir anne, bebek programı, sağlık programları yaptım. Ufak tefek diziler oldu ama çok dizi yapamadım. Çünkü bebekten sonra setler çok zamanımı alıyordu. Şimdi de yapamıyorum. Dizi zor geliyor bana biraz."

– "Dizi setleri çok zaman alıyor, saati belli değil"

SORU: Zamandan dolayı mı diziler zor geliyor?

Şebnem Özinal: "Çok uzadı dizi süreleri. Dolayısıyla setler çok zaman alıyor, saati belli değil. Daha doğrusu tiyatro varken benim dizi yapmam çok kolay değil. Zaten yapımcılar da çok tercih etmiyor, tiyatrosu olan birini almıyorlar kadroya. Hem iyi oyuncu olsun, hem yetenekli, tecrübeli olsun ama tiyatro oynayanı almıyorlar."

– “Kadınlarla ve çocuklarla ilgili bilinçlendirmeye yönelik programlar yapmak hoşuma gitti”

SORU: Aralarında "Sonradan Görmeler", "Çiçek Taksi", "Böyle mi Olacaktı?" gibi uzun süreli dizileriniz ve "Abuzer Kadayıf", "Güle Güle", "Teberik Şanssız" gibi sinema filmleriniz oldu. Oyuncu olarak televizyon, sinemadan çok programcılık ve tiyatroya ağırlık vermeyi daha çok sevdiniz sanırım?

Şebnem Özinal: "Evet, evet. Bir dönem kadın kuşağı programı yaptım hafta içi her gün canlı yayın çok sevdim. Sivil toplum örgütlerini, sosyal sorumluluk projelerini işledik. O zaman dernek değildi, çocuk yuvalarını revize eden, Arzu Sabancı'nın içinde olduğu ve bizim programdan sonra dernekleşen projelere yer verdik. Kadınlarla ve çocuklarla ilgili bilinçlendirmeye yönelik programlar yapmak hoşuma gitti. O zaman sağlık turizmi yeni başlıyordu Türkiye'de hemen hemen. Hastaneler sponsor olmuşlardı, doktorlarını ağırlıyordum. O tür canlı yayın programlar oldu. Ama şimdi tabii ana kanallarda o tür programlar kalmadı. Şu anda da bir sohbet programı yapıyorum. Yakın arkadaşlarımızı, yazarları, oyuncuları ağırlıyoruz. Aynen burada yaptığımız bir sohbet gibi bir program o da. O da ikinci sezonunda, devam ediyor."

SORU: 13 yaşındaki kızınız Ayşe sanatla ilgili mi?

Şebnem Özinal: "Hiç ilgili değil. Küçükken viyolonsel çalıyordu. Mimar Sinan Üniversitesi yarı zamanlı konservatuvara girmişti. Pandemide uzaktan eğitim başlayınca o tür sanat eğitimlerinin zoom üzerinden yapılması çok zor. Bıraktı maalesef. Büyüdükçe daha bir şekil alıyorlar. Daha önce drama okullarına gidiyordu ama hiç oyuncu olsun diye yollamadım. Kendi tercihi diye. Şimdi voleybol oynuyor. Sonrasında ne olur bilmiyorum."

– "Metin Serezli o günden sonra ressam oldu"

SORU: Sahnede birlikte rol aldığınız sanatçılarla ilgili mesela Metin Serezli başta olmak üzere bize anlatacağınız tiyatro anılarınız içinde neler var? Bazıları hayatta değil. Bir anılar geçidi yapabilir miyiz?

Şebnem Özinal: "Maalesef Metin ağabey hele çok erken vefat etti. Komediyi ondan öğrendim. Fars, vodvil oynamayı, o zamanlamaları ondan öğrendim. Yani inanılmaz bir ustaydı. O da konservatuvar mezunu değil, hukuk mezunu biliyorsunuz. Nevra Serezli de öyle. İlk oyunumda onlarla rol aldığım için çok şanslıyım. İnanılmaz şeyler öğrendim. Şimdi konservatuvar öğrencilerini görüyorum, komediyi snobe ediyorlar, daha kolay gibi görüyorlar. İnsanları güldürmek o kadar zor ki. Hele de şu dönemde, içimiz kararmış, kötü olaylar yaşıyoruz. Çok iyi ustalıkla oynanmadığı zaman bir komedi oyunu, çok zor güldürmek. Turne anılarımız çok var. Bir kere İzmir turnesindeyken yine BKM ile oyun sonrası halı saha maçı yaptılar. Metin ağabey düştü tendonlarını kopardı. Ertesi gün yine oyun var, uzun bir rol, başrol oynuyor Metin Serezli. Çıkamıyor sahneye alçıya alındı ayağı ve İstanbul'dan İsmet Üstekin'i çağırdık ama ne yapsın adam, bir günde ezberlenir mi? Biz artık, ahşaptı tiyatronun yeri, oralara öğrencilikteki gibi kopyalar yazdık. Neyse Nevra abla, gişeye oturdu tek tek bütün seyircilere açıkladı 'böyle bir olay oldu' diye. Anons ettik ve Metin Serezli o günden sonra ressam oldu. Çok güzel tabloları vardı hatırlıyorsan. Ayağı kırık diye otura otura resim yapmaya başladı. Çok anı var. Dalağım düşüktür benim. 'Dalağı düşük' derler çok gülen insana sahnede. O çok kızardı gülmeme. Hem güldürüyordu bizi, neler yapıyordu arkamızda bıdı bıdı seyirci duymadan kulağımıza bir şeyler fısıldıyor, hem de arkasından kızıyordu 'gülmeyin bu kadar' diye.

Hem oyuncu olarak karşılıklı oynamak adına hem de hayatta çok keyifliydi zaten. Hayatı seven, gezmeyi, yemeyi, içmeyi, güldürmeyi, her dakika bir espriydi onunla oturmak, sohbet etmek. Biz o zamanki eşimle evlendik, fakat kimseye duyurmadık. Basına falan söylemedik. İlk Metin Serezli'ye bir oyun öncesi söylemiştim. Profilo'da bir kafemiz vardı, otururken 'Metin ağabey biliyor musun ben evlendim' dedim. 'Ay, ay, ay, ne yapacağız şimdi' diyerek nasıl telaşlanmıştı. 'Sus ağabey, gizli' demiştim. Çünkü birkaç zaman sonra söylemiştik insanlara. Benim sırdaşımdı aynı zamanda."

SORU: Siz yüksek lisansınızı bildiğim kadarıyla yakın bir zamanda Bahçeşehir Üniversitesi ileri oyunculuk bölümünde tamamladınız değil mi?

Şebnem Özinal: "Evet, pandeminin sonunda yani 2020 yılında tezimi verdim."

– "Entelektüellik sadece bir oyun izlemekle ya da Instagram'da entel dantel paylaşımlar yapmakla olmaz ki"

SORU: Akademilerde kamera önü eğitmenliği, drama ve doğaçlama dersleri de veriyorsunuz. 'Gençler komediyi snobe ediyorlar' dediniz. Bu eğitim verdiğiniz gençlerle ilgili yaşadığınız bir durum mu, yoksa genel olarak mı söylediniz?

Şebnem Özinal: "Eğitim verdiğim gençlerle ilgili yaşamıyorum. Çünkü ben zaten onlara bir şeyler anlatıyorum. Temel oyunculuk dersleri veriyorum. Sıfır olarak geliyorlar benim karşıma. Genelde kamera önü oyunculuğu için geliyorlar. Şimdi oyunculuk çok popüler meslek tabii. Tüm gençler tercih ediyor. Aynı zamanda üniversitede başka bir branşta okuyup oyunculuk yapmak isteyen gençler de var. Bahçeşehir Üniversitesinde beraber eğitim gördüğüm arkadaşlarım, mesela ben Ali Poyrazoğlu'nda oynuyordum o zaman zor getiriyordum oyuna. 'Oyunuma gelin izleyin' diyordum. Beğenmiyorlar, istemiyorlar komedi seyretmek. Şimdiki gençlerde o var, yani klasik oyun, daha alternatif oyunlar oynayınca ya da onları seyredince entelektüel olduklarını zannediyorlar. Entelektüellik sadece bir oyun izlemekle ya da Instagram'da entel dantel paylaşımlar yapmakla olmaz ki. Şimdi bir 'arthouse' kafaları diyorlar ya, gençlerde onu görüyorum. Bence yanlış yapıyorlar. Entelektüel olmak, sanatın içinde olmak bir yaşam şeklidir. Biraz, biraz ucundan yapılmaz. O yüzden komediyi snobe ediyorlar açıkçası. Hala benim okul arkadaşlarımdan biri, ikisi en fazla oyunu izledi. Görünce de beğenmiyorlar. Benim en sinir olduğum şey, tanıdık birinin oyuna gelip, beğenmeyince kulise gelip 'geçmiş olsun' demesi."

SORU: Öyle mi diyorlar?

Şebnem Özinal: "Evet, 'geçmiş olsun' diyorlar. 'Ne oldu ki? Hasta mıydık da geçmiş oldu? Ne oldu, anlayamıyorum?' diyorum. Beğenmediysen hiçbir şey deme, beğendiysen tebrik et. Bunları sevmiyorum."

SORU: Beğendirmek zor değil mi bazen insanlara?

Şebnem Özinal: "Zor ama benim kriterim o değil tabii ki. Ben meslektaşlarım için yapmıyorum, seyirci için yapıyorum. Seyirci inanılmaz mutlu ayrılıyor tiyatrodan gülmek ve eğlenmek anlamında. Çünkü biz 'Seninle Evlenir miyim?' oyununda Türk insanını anlatıyoruz. Bizden, Türk yazarın oyunu, çok iyi tespit etmiş o ilişkilerdeki detayları ve tezat unsurları. Erkeğin farklı bir karakteri, kadının daha farklı bir karakteri var ve dolayısıyla talepler daha farklı. O talepler çatışıyor ve oradan bir komedi çıkıyor. İnanılmaz iyi tespit etmiş. Herkes seyrederken 'bak bak, senin gibi' falan tepkileri veriyordu. En son Bursa'da oynadığımızda seyirci herhalde kendini evde programladı, 'ben gülmeye gidiyorum acayip' diye. Her lafımız alkış aldı, her lafımıza gülüyorlardı. Kadınlar kocalarını döverek filan gülüyorlardı kahkahayla. Çok güzeldi yani. Bunları görmek mutlu ediyor."

– "Pandemiye denk geldiler, savaştı, oydu buydu derken çocuklar kötü zamanlara şahitlik ediyorlar"

SORU: Oyundan bahsetmişken sorayım, oyunlarda bu ilişkiler anlatılıyor ama gerçek hayatta kadın- erkek ilişkilerinin bir formülü var mı ve siz bulabildiniz mi?

Şebnem Özinal: "Ben bulamadım açıkçası. Biz genelliyoruz ama kişiden kişiye de fark ediyor. Yaşam şekli, şartlar da buna etken. Ben 15 yıllık evlilik geçirdim. Daha sonra tabii bir kadın-erkek anlamında bir ilişkimiz kalmadı ama arkadaş olduk, arkadaşlığa dönüştü ve Ayşe oldu en güzeli. Şimdi şu dönemde tamamen bu döneme özel anlatıyorum, hiçbir ilişki istemiyorum. O ilişki kotamı doldurmuşum herhalde. Bir sorumluluğa girmek, çift olarak bir şeyleri yapmak bana anlamsız geliyor artık. Çünkü 15 yıl o şekilde yaşadım. Şimdi daha bağımsız, daha özgür olmak, kendi başıma hareket etmek, kendi kararlarımı vermek hoşuma gidiyor. Zaten Ayşe olduğu için o da bir ilişki benim hayatımda. Başka bir flört ilişkisi istemiyorum."

SORU: Bir genç kız yetiştirmek de zordur aslında değil mi?

Şebnem Özinal: "Çok zor, gerçekten çok zor. Bir de şu dönemde. Biz böyle değildik. Kıyaslamıyorum bizim zamanımızla ama çok zor. Çok kötü günler geçirdi çocuklar da. Pandemiye denk geldiler, savaştı, oydu buydu derken kötü zamanlara şahitlik ediyorlar. Biz daha mutluyduk. Daha sade yaşıyorduk, daha az şeye ulaşabiliyorduk. Şimdi bu internetler falan kafaları karışıyor galiba. Ama böyle bir döneme denk geldiler. Hem şans hem şanssızlık bence. Bakalım ne olacak? Hukuk istiyor, mimarlık istiyor. Ama daha erken belki de karar vermesi için."

– "Belki de kanto söylerim"

SORU: Başka yeni bir projeniz var mı gündemde?

Şebnem Özinal: "Yüksek lisans tezimi, 'Türk Tiyatrosunda Kanto ve Kantocu Kadınlar' üzerine yapmıştım. Onu bir kitap yapma projem var. Tamamen kültürel bir yayın olacak. Tez hocam Ali Düşenkalkar tavsiye etmişti, 'Bir kitap olarak sun ki insanlarda bir doküman olsun' diye. Onu teorik halinden çıkarıp, biraz daha okuyucu için uygun hale getireceğim. Çünkü kanto ve kantocu kadınların gerçekten Türk tiyatrosunda çok büyük önemi var. Daha çok gayrimüslim kadınlar kantocuydu. Cumhuriyetin ilanından sonra birkaç Türk kadın oyuncu da yapmış. Besteleri, güfteleri, dansları kendilerinin ve Türk pop müziğinin Türk müziğine girmesindeki başlangıç noktası aslında. Daha önce Doğu sazlarıyla çalınan ve söylenen şarkılar, ilk kez trompet vesaire işte İtalyan grupların Türkiye'ye gelerek gösteri yapmalarından esinlenerek Ermeni, gayrimüslim kadınlar da Batı sazlarıyla bir şekilde kanto parçalarını besteleyip sahneye koymuşlar. Önemli noktaları var kanto ve kantocu kadınların. O yüzden belki de kanto söylerim."

SORU: O zaman kolay gelsin, teşekkür ederiz.

Şebnem Özinal: "Çok teşekkürler. Size de kolay gelsin."

En az 10 karakter gerekli