İSTANBUL (AA) – TRT tarafından bu yıl 13'üncü kez düzenlenen "Uluslararası TRT Belgesel Ödülleri" kapsamında "Zorlu Coğrafyaların Sessiz Çığlıkları" başlıklı söyleşi düzenlendi.
TRT İç Yapımlar Dairesi Başkanlığı yönetmenlerinden Zeynep Keçeciler'in moderatörlüğünde, Atlas 1948 Sineması'nda gerçekleştirilen etkinlikte, Suriye'deki insanlık dramını anlatan "For Sama" belgeselinin yönetmeni Waad Al-Kateab ve TRT ortak yapımı "Klondike" filminin yönetmeni Maryna Er Gorbach konuşmacı olarak yer aldı.
Aynı zamanda gazeteci olan Suriyeli yönetmen Al-Kateab, ülkesindeki iç savaşın ilk günlerini medyanın dünyaya barışçıl bir gösteri olarak sunduğunu, DAEŞ'i de Suriye'nin bir problemi olarak algılatıldığını söyledi.
Al-Kateab, bu yüzden telefonunu alarak yaşananları, sahne arkasındakileri insanlara doğru aktarmak adına çekim yapmaya başladığını belirterek, belgeselin birçok ülkede de insanlara ulaştığını aktardı.
Bir Suriyeli olarak terk edildiklerini düşündüklerini dile getiren Al-Kateab, şöyle konuştu:
"Aslında Ukrayna halkı da böyle düşünüyor şu anda. Bu filmden önce insanlar bence Suriye'de olan biteni çok fazla bilmiyordu. Çünkü çok fazla dezenformasyon savaşı gerçekleştiriliyordu. Rusya mesela bugün bunu çok etkin kullanıyor. Birçok haber kanalından dezenformasyon aktiviteleri yapıyor. Ukrayna'da ve Suriye'de olan biteni kendi çıkarları adına resmediyor. Bazen mültecilere iyi davranıyorlar ama bazen de hayatları ve işleri sebebiyle korkutuluyorlar. Bu türden filmler, insanların bu durumu anlamasına fayda sağlayacaktır diye düşünüyorum. Yaptığımız filmler, insan haklarıyla alakalı. Bugün Ukrayna'da yaşananlar çok üzücü. Suriye'dekilerle aynı suçların işlendiğini görüyoruz. 2013'ten hatta daha öncesinden beri aynı suçlar işleniyor ve uluslararası toplum bu konuda ne yaptı ? Aşağı yukarı hiçbir şey yapmadı. 20 bin kişi öldüğü zaman bir haber oluyor ama bir aile öldüğü zaman ya da bir ailenin evi işgal edildiği zaman bu haberlere yansımıyor. Ama bana sorarsanız bir film yapımcısı olarak bu yaşananları büyük bir olay olarak görürüm ve es geçemem. 'Hayat, siyaset de böyle bir şey' diyemem."
Waad Al-Kateab, filmlerini yaparken bir yapımcı olarak değil, bir aktivist olarak olayları algılamaya çalıştığına işaret ederek, şunları söyledi:
"Şu anda üzerinde çalıştığım filmler bu perspektiften yapılıyor. Anlattığım şeylerle kişisel bir bağa sahibim. Yani filmler, benim kim olduğumla, neyi temsil ettiğimle alakalı. Şu anda yeni yaptığım filmde geri çekilip insanlar ne diyor onu görmek istedim. Dolayısıyla hikayeyi biraz izole etmeye çalıştım. Daha saf ve uzak bir gözle bakmaya çalıştım. Çoğu zaman kendi hayatımı ve etrafımdaki insanları çekiyor gibi çekiyorum filmi. Keşke savaş karşıtı bir film çekmemiş olsaydım. Barışı anlatsaydım. Bu ağır bir sorumluluk. İnsanların olan biteni anlamasını istiyoruz."
– "Yaşananlara kimse bir şey demiyor"
Ukraynalı yönetmen Maryna Er Gorbach ise "Klondike" filmiyle sinema yoluyla Rusya tarafından geçmişten bu yana Ukrayna'ya karşı yapılan saldırıları dünyaya festivaller aracılığıyla anlatmaktan dolayı mutlu olduğunu ifade etti.
ABD'deki Sundance Film Festivali'nde "En İyi Yönetmen" ödülünü almanın kendileri için çok önemli olduğunu dile getiren Gorbach, bu sayede hikayelerini, Ukrayna'da yaşananları dünyaya daha iyi bir şekilde duyurduklarını anlattı.
Gorbach, bir savaş filmi çekmenin zor ve ağır bir sorumluluk getirdiğini söyleyerek, "Olayları çekip geçemiyorsunuz. Anlatmak istiyorsunuz. Küçük olaylara bir şey denmediği için daha sonra büyükleri de geliyor. Yaşananlara kimse bir şey demiyor. Avrupa da sesini çıkarmıyor. Herkes korkuyor. Gaz da pahalı, şöyle böyle. Belki oyun basit ama çok büyük entelektüel kelimeler kullanamıyorum. Ortada bir suç var ve bu suçun bedelinin ödenmesi lazım." diye konuştu.
Bir olayı aktarma yollarından haber metinlerinin ömrünün kısa olduğuna değinen Gorbach, yaşananların daima hatırlanması, unutulmaması adına da en önemli yolun sanat olduğu yorumunu yaptı.
Maryna Er Gorbach, Klondike filmine sanatsal açıdan hazırlanırken olabildiğince yaratıcı olmaya çalıştıklarına işaret ederek, şu bilgileri verdi:
"Olabildiğince de (anlatımda) yumuşak da olmaya çalıştık. Çünkü bu film kendi sorunlarıyla uğraşan insanlara ulaşıyor. Ukrayna'da bir ailenin yaşadığı lokal bir sorunu anlattık. Dünyanın her yerinde gösterildi ve Ukraynalı mülteciler de bu filmi izliyorlar. Onlar bu filmi ne kadar takdir ediyor çok iyi biliyorum. Bu da beni aslında güçlü kılan noktalardan birisi. Bu film onların sesi, onların hissiyatını yansıtıyor ve yabancı izleyiciler de film süresince kendilerini bir Ukraynalı gibi hissediyor diyebilirim. Bu da çok önemli."
Bir yönetmen olarak savaş karşıtı film çekerken bir anne hissiyatıyla da davrandığını ifade eden Gorbach, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savaş karşıtı birçok film izledim ve bir şekilde bu filmlerde aslında savaşın teşvik edildiğini gördüm. Çünkü çok fazla kan, ölmüş insan vardı. Bu işlenen suçlar, militarizm her şey filmlerde önümdeydi ve 30 dakikada buna adapte olarak, bunları savaşın doğası olarak gördüm. Haberlerde de sanırım bugün aynı şey oluyor. Savaşın 100. günü ve insanlar artık yaşananlara herhangi bir şekilde şoke olmuyor. Yani yorulduğumuz için de bu haberleri takip etmiyor olabiliriz. Bu normal ama kadın bir yönetmen, anne olarak benim için şöyle bir güçlük vardı, savaş karşıtı bir film yapacaktım ama savaşın estetiğini yüceltmeyecektim. İşte bu yönetmenin tercihi ve ben de hep bu şekilde düşündüm sahnelerde."
Konuşmacılar program sonunda dinleyicilerin sorularını yanıtladı.
13. Uluslararası TRT Belgesel Ödülleri'nde ayrıca görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'nin "Görsel Bir Dünya Kurmak" başlıklı söyleşisi, Serdar Kılıç, Kıvanç Kasabalı, Doğan Akdoğan ve Reshad Strık'ın konuk olduğu "Doğayı Tanımak, İnsanı Anlamak" adlı panel gerçekleştirildi.